2 Şubat 2017 Perşembe

20.11.1922 Lozan Konferansı Açılıyor



Mont Benon / Lozan

Büyük gün gelmişti. Lozan Konferansı, 20 Kasım 1922 Pazartesi günü Lozan'ın en güzel binalarından birisi olan Mont Benon'da açıldı.Bu konferans ile birlikte Dünya Savaşı'nı tasfiye eden büyük toplantıların dördüncüsü ve sonuncusu da tarih sahnesindeki yerini alıyordu.

Versailles' de Wilhelm Almanya'sını, Saint Germen'de Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nu, Neuilly' de Bulgaristan'ı en sert diktalar ile sımsıkı bağlayan İngiltere,Fransa,İtalya,Japonya ve mağrur devletlerin arkasında yürüyen küçük İtilaf ve Balkan devletleri , Lozan Konferansı ile , Dünya Savaşı' ndan sonra tek başına kendilerine karşı koyan yeni Türk devleti ile de davalarını çözümlemek istiyorlar ve ilk kez 'eşitlik' üzerine bir tartışmayı kabul etmiş bulunuyorlardı. Konferansın bu özelliği,kamuoyunun ilgilisinin daha da artmasını sağladı.

Venizelos

Konferansın açılış töreni için İsviçre Hükümeti, Mont Benon Gazinosu' nun geniş konferans salonunu ayırmıştı. Bu salona giden yollar kordonlarla kesilmiş ve polis tarafından güvenlik önlemleri alınmıştı.
Konferansı oluşturan heyetlerin yüzlerce sayıdaki delegeleri, danışmanları, katipleri ellerindeki davetiyeleri göstererek içeri giriyorlar ve protokol memurlarının yer göstermeleriyle salonun koltuklarına yerleşiyorlardı.

Saat 15,30 civarına geldiğinde 500 kişi alan koca salon hınca hınç dolmuştu.Herkes merakla etrafa göz atıyordu.

Baron Gonzuke Hayashi

Nihayet doğu barışını görüşecek olan heyetlerin baş delegeleri birer birer salona girmeye ve ilgiyi üzerine çekmeye başladılar. Merak uyandıranlardan ilki , Venizelos' du. Yunan Kralı Konstantin'in felaket mirasını tasfiye için gelmişti Yunanlı diplomat.

Venizelos'un biraz gerisinde Mussolini göze çarpıyordu. İtalyan diktatörü, Türkiye'nin Roma Temsilcisi Celalettin Arif Bey ile konuşuyordu. Onların biraz gerisinde Japon delegeler Hayachi ve Otchiai görünüyordu. Onların gerisinde de Bulgar Temsilcisi Stambouliski vardı.

Celalettin Arif Bey
Ardından Fransa'nın o dönemki Başbakanı
Poincare içeri girdi. Bu giriş genel bir saygı dalgası uyandırdı. Herkes ayağa kalktı. Onun da arkasından İngiltere İmparatorluğu'nun temsilcisi Lord Curzon ve Türkiye'nin Başdelegesi İsmet Paşa içeri girdiler.

Solda İtalya'nın Başdelegesi
M.Garroni ve sağda Mussolini
Saat 16,00'ya gelirken artık herkes yerine oturmuş oturumun açılmasını bekliyorlardı. Sahnenin sol kısmında ve başta Poincare,Curzon ,Rumbold ve onun yanında Venizelos,Mussolini ile Mark Garroni yer almıştı. Sağ tarafta ise Japonya,Romanya delegeleri ile İsmet Paşa,Dr Rıza Nur Bey ve Hasan Bey ile Stamboliski vardı.

Saat 16.00'da İsviçre Konfederasyon Başkanı Robert Haab içeri girdi. Ardından tüm salon ayağa kalktı. Herkes oturduktan sonra kürsüye gelerek açılış konuşmasını yaptı. Bu konuşma barışı öven,artık tüm dünyanın buradan çıkacak olumlu sonuçları beklediğini vurgulayan, böylesine önemli bir organizasyona ev sahibi olmalarının önemi ve onurunun farkında olduklarını anlatan zarif bir 'Hoş Geldiniz' konuşmasıydı.

İsviçre Federasyon Başkanı
Robert Haab

Konfederasyon Başkanı'nın ardından Lord Curzon daha önce hazırladığı konuşmasını cebinden çıkararak okudu. On dakika süren ve etkileyici bir ifade ile yaptığı konuşmasında önce İsviçre'ye misafirperverliği için teşekkür etti. Ardından savaşın facialarından söz etti ve artık bunların unutulduğunu belirtip '' Eğer delegelerin hepsi aynı uzlaşmacı ruh ile çalışırlarsa,masa üzerine gelecek her meseleyi halletmek ve barış yapmak arzusu ile duygulanmış bulunurlarsa,amaca varmanın kolaylaşacağını'' vurguluyordu.

Ardından herkes konferansın açılış konuşmalarının bittiğini zannederken İsmet Paşa kürsüye yürüdü ve başkan tarafından takdim edildi ''İsmet Pacha!..''

Sonradan anlaşıldı ki Lord Curzon'un açılışta konuşacağını İsmet Paşa o gün öğrenmişti. Bunun üzerine kendisinin de konuşması gerektiğini söylemişti. Poincare'in  kendisine bu konuna ısrar etmemesini rica etmesi üzerine ''O zaman,Curzon da konuşmasın. Eğer eşit şartlarda bir konferans yapacaksan benim de konuşmam gerek'' demişti.

Neticede İsmet Paşa kürsüye çıktı ve konuşmasına başladı ;

'' Sayın Başkan,
Dört yılı aşan bir süre önce, başkan Wilson’un ilkelerine ve bunlara inanç duygusuna dayanarak yapılmış bir silah – bırakışımı, Osmanlı İmparatorluğunun da katılmış olduğu çarpışmaları resmen durdurmuştu.
Barışın nimetlerinden her zaman yoksun kalan Türk ulusu, o tarihten bu yana, hak ve adalet elde etmek için ara vermeden yaptığı barış girişimlerinin yetersizliğini ve hiç bir şeye yaramadığını görerek ve artık hiç bir kurtuluş umudu kalmadığını anlayarak, varlığını korumayı ve maddi ve manevi kendi kaynaklarıyla bağımsızlığını kazanmayı başarmıştır. Türk ulusu, bu yolda, pek çok acılara katlanmış, sayısız fedakârlıklara rıza göstermiştir.
Özgür uluslar, bütün bunlara, içten bir yakınlık ve anlayış duygusuyla tanık olmuşlardır. Kadın ve çocuk, her yaşta ve her durumdaki Türkler, bu savunma savaşına katılmışlardır. 1918 den bu yana, Türk ulusunun karşılaştığı sonu gelmez saldırıları ve acıları burada hatırlatmaktan kendimi alamıyorum. Gerek bu saldırılara ve acılara, gerekse hiç bir askerî zorunluluk olmaksızın, Türkiye topraklarının en zengin ve en bakımlı parçalarında, yok etmekten başka bir şey düşünmeyerek, sistemli bir şekilde yapılmış yakıp – yıkmalara tek bir özür bulunamaz.
Türk Heyeti

Hala bu dakikada bile, bir milyondan çok masum Türkün, Küçük Asya ovalarında ve yaylalarında, evsiz ve ekmeksiz, başıboş dolaştıklarını da hatırlatmak isterim. Türk ulusu, insan gücünü aşan bu fedakârlıklara katlanmakla, uygar insanlık içinde, köklü bir yaşama gücüne sahip uluslara özgü olan varlık ve bağımsızlık haklarıyla, barış, huzur ve çalışkanlık unsuru olarak, büyük bir yer kazanmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin kesin amacı, bu yeri korumak ve güçlendirmektir. Son yılların olayları insanlığın vicdanında genel barış ve huzurun, Devletlerce, birbirlerinin haklarına, özgürlüklerine ve bağımsızlıklarına karşılıklı olarak saygı gösterilmedikçe gerçekleşemeyeceği gerçeğini bir inanç ilkesi halinde yerleştirmiş bulunduğundan, bu olayların anısı, gelecek için bir barış ve huzur güvencesi olur umudundayım.
Düşünülmesi mümkün en büyük bir iyi niyetle dolu olan Türk Temsilci Heyetinin, öteki Temsilci Heyetlerinde de aynı iyi niyeti bulacağı ve böylece, konferans çalışmalarının memnunluk verici bir sonuca ulaşacağı umudunu besliyorum.
Sayın Başkan,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti adına, İsviçre Cumhuriyetine, konferansımızın burada toplanmasını kabul etmekle lütfen göstermiş olduğu konukseverlikten dolayı teşekkür ederek sözlerime son vereceğim. Tarihi şanlı, soylu bir ulusun, kendi bağımsızlığına ne kadar büyük bir değer verdiğini inkar edilmez şekilde gösteren bu ülkenin, konferansa toplanma yeri olarak seçilmesinden büyük bir mutluluk duymaktayım.''

İsmet Paşa'nın konuşmasını tüm salon alkışladı. Fakat baş delegeler arasında bir hareket olmadı. O grupta tek alkışlayan İtalyan diktatör Mussolini' ydi.  Ardından Konfederasyon Başkanı kalkarak Lord Curzon ve İsmet Paşa'ya konuşmaları için teşekkür ettikten sonra konferans için Ouchy'de (Uşi) Şato Oteli'nin tahsis edildiğini söyledi. ''İlk oturum yarın sabah 11.00'de toplanacaktır. Bugün ki toplantıya son veriyorum. '' diyerek sözlerini tamamladı.
Lozan'daki açılış toplantısı sonrası İtilaf Devletleri delegeleri.

Açılış toplantısı sona erdikten sonra İsmet Paşa ve heyetimiz Lozan Palas Oteli'ne gittiler. Fransız ve Japon delegeler de burada konaklıyordu. İngiliz ve İtalyanlar ise Beau Rivage Oteli'nde konaklayacaklardı.

Lord Plumer

Lozan'da gün bu şekilde devam ederken,son padişah Vahdettin açışından da ilginç bir gün oluyordu;Vahdettin Efendi'yi götüren Malaya zırhlısı 20 Kasım 1922 Pazartesi sabahı saat 07.00 sularında Malta'ya ulaştı. Malta Valisi Lord Plumer tarafından karşılandı. Abdülmecid Efendi'nin halife seçildiğini burada öğrendi. Türk tarihi açısından Malta'da bir dönem kapanırken aynı gün Lozan'da yeni bir dönem başlıyordu...


1 yorum:

Popüler Yayınlar