7 Şubat 2017 Salı

25 Kasım 1922 Edirne'nin Kurtuluşu

Edirne'nin simgesi Selimiye Camii, Mimar Sinan'ın ustalık eseri. 

25 Kasım 1922 Cumartesi

Tarih öncesi dönemlerde yaşayan Trakların bir soyu olan Odrisler tarafından Odrisia diye kurulan Edirne'nin adı o zamanlar Orestia ve Orestas diye anılmaya başlanmıştı. MÖ II.yy'da Roma İmparatoru Hadrian bu yerleşim yerini kent statüsüne çevirerek  kendi adını verdi ; Hadrianapolis (Αδριανούaπόλη ) Bizim Trakyalılar o dönemde de 'H' harfini telaffuz etmiyorlardı. Adrianapolis kısaldı, Adrianapoli oldu. Değişti Adrina oldu, derken en sonunda değişe değişe Edirne'ye dönüştü. Traklar, Makedonyalılar, Romalılar, Bizanslılar derken 1300lerin ortalarında Osmanlı şehri olan Edirne, İstanbul'un fethine kadar Osmanlı Devleti'ne başkentlik yaptı. Balkanlarda savaş ve ayaklanmalarla dolu 1820-1922 arasındaki yüz yıllık dönemde iki kez Ruslar, bir kez Bulgarlar ve Kurtuluş Savaşı öncesinde de Yunanlılar tarafından işgal edildi.

Osmanlı döneminde yapılan ve halen kullanılan Meriç
Köprüsü ; Edirne ile Karaağaç'ı birbirine bağlıyor.
Büyük Taarruz sonrası 9 Eylül'de Yunanlılar, İzmir'de denize dökülmüş, birlik olup Anadolu'yu işgal eden İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan'dan oluşan İtilaf Devletleri ile 11 Ekim'de Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalanmıştı.

Ateşkes antlaşmasına göre; Yunanlıların on beş gün içinde Trakya'yı terk etmeleri gerekiyordu. Bu süreçte Trakya'daki Yunanlı askeri birlikler, halka zulüm yapamasın, Ege'deki gibi giderken gider ayak Türk memleketini yakıp yıkamasın diye buralara tampon görevi yapmaları için geçici olarak müttefik devletlerin askerleri yerleştirilmişti.

Tekirdağ bölgesinde İngiliz, Kırklareli tarafına İtalyan ve Edirne'de de Fransız askerler vardı. Bu yerler idari yönden Yunanlılara, asayiş ve düzenin sağlanması açısından ilgili devletlere bağlıydı.

Trakya'yı terk etmesi gereken Yunanlılar ve Yunanlıların olası taşkınlıklarını önlemek için burada bulunan Fransız askerleri 25 Kasım'da Edirne'yi Türkiye Büyük Millet Meclisi ordusuna teslim ettiler. Edirne, düşman işgalinden kurtulmuştu...

Karaağaç'daki Lozan Anıtı
25 Kasım Cumartesi günü Lozan'daki görüşmelerde ise sertliğin dozu epey artıyordu. İsmet Paşa'nın 'Batı Trakya Türk nüfusunun kendi kaderini belirleyebilmesi için PLEBİSİT yani halk oylaması yapılması ile Karaağaç'ın Edirne'ye bağlanması yönündeki ısrarı sürüyordu. Türk tarafı buradaki Türk nüfusunun çokluğundan dolayı, bir halk oylaması yapılırsa buradaki halkın Türkiye tarafına katılmayı tercih edeceğinin farkındaydı.

Lord Curzon ve Balkan Devlet temsilcileri ise bu isteklere kesin bir dille karşı çıkıyorlardı. Meriç nehrinin karşı tarafına Türklerin yeniden geçmelerine şiddetle karşı çıkıyorlardı. Lord Curzon en sonunda Türkiye'nin bu tutumunun Balkanlara barışı getirmekten ziyade 'yeni bir savaşa' neden olabileceğini söyledi. Türkiye,yeni bir Haçlı seferi ile tehdit ediliyordu.

İsmet Paşa ise kararlıydı ve geri adım atmıyordu ; 'Lord cenaplarının delillerine ve beyanatarına rağmen şunu belirteyim ki,dünyanın her tarafındaki milletler, kendi yazgılarını kendileri tayin edebilseydi,dünya barışına daha iyi hizmet edilmiş olurdu!' Bu sözlerle görüşmelerin sabah bölümü sona erdi.

Kuzey Ege Adaları
Toplantının öğleden sonraki bölümünde Trakya sınırı ile ilgili görüşmeler bırakıldı. Adalar konusu ele alındı.Adalar ile ilgili İsmet Paşa'nın paylaştığı Türk tezi şöyledi;


  • Türkiye kıyılarına yakın ve küçük adalar ile birlikte İmroz(Göçeada) ,Bozacaada ve Semadirek Türkiye'ye verilmeli. Bu üç büyük ada Boğazların güvenliği açısından çok kritiktir.
  • Limni, Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya gibi Yunanlıların elindeki adalar özerk olmalı ve Uşi Anlaşması ile İtalyanlara verilen On İki Ada bu adalarla birlikte askerden arındırılmalı.


İsmet Paşa, Akdeniz ve Ege Denizi adalarının Anadolu'nun güvenliği için çok önemli olduklarını delillerle anlatıyordu. Bu adalar bir harekat üssü olarak Türkiye'ye karşı kullanılabilirdi. Türkiye'nin güvenliği için bunların askerden arındırılması ,tarafsız ve özerk hale konması zorunluydu...

Balkan Savaşları sırasında Yunanistan, o zamanlar İtalya'nın işgal ettiği Rodos ve On İki Ada dışındaki tüm Ege adalarını Osmanlı'dan almıştı.30 Mayıs 1913 tarihli Londra Anlaşması ile o dönem Osmanlı'nın elinde bulunan Bozcaada ve Gökçeada dışındaki tüm Ege adalarının Yunanistan'a ait olduğu teyit edilmişti. Sonrasında imzalanan Sevr ile Yunanistan, Bozcaada ve Gökçeada'yı da elde etti. Venizelos, İsmet Paşa'nın taleplerine bu nedenle karşı çıktı.Ayrıca adaların nüfusunun çoğunun Rum olduğunu,bu nedenle Türkiye'ye bağlanmasının mantıksız olduğunu söylüyordu. Batı Trakya'da Türk nüfusunun çoğunluk olmasını göz ardı eden Venizelos, adalar konusunda Rum nüfusun çoğunluğunu mazeret olarak gösteriyordu. Adaların Türkiye için bir tehdit olmadığını iddia edip ; Gökçeada ve Bozcaada'da Yunan egemenliğinden kısıtlamalar yapılmasına razı olacağını söyledi.


Son olarak konuşan Lord Curzon, her zaman olduğu gibi İsmet Paşa'nın isteklerine karşı çıkıp Venizelos'u destekledi.

Ege adaları konunda Birinci komisyonda aşağıdaki kararlara varıldığı bildirildi;

  • Gökçeada, Bozcaada ve Semadirek adalarının kaderi, askerden arınması gibi konular; Boğazlar meselesi konuşulacağı zaman toplanacak olan uzmanlar komisyonunun incelenmeli (İsmet Paşa konuyu Boğazlar ile ilgili döneme ertelenmesini onaylarken o esnada görüşmelere katılacak Rusların desteğini almayı umuyordu.)
  • Yunanlırın elindeki Limni, Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya adalarının askerden arınması gerekli mi? değil mi? gerekli ise bunun ne ölçüde yapılmasının incelenmesi için konu, ilgili alt komisyona gönderilmeli. 
Bu kararlardan sonra İsmet Paşa aşağıdaki şekilde muhalefet şerhi koydurdu ;
  1. Trakya sorunu çözümlenmiş sayılmamaktadır. Bu konuya yeniden dönülecektir.
  2. Gökçeada ve Bozcaada üzerindeki Türk egemenliğinin tartışma konu olmasını kabul etmiyoruz.
  3. Fransız delegesi Barere'nin yaptığı kapitülasyonlardan yararlanan ülkelerin temsilcileri ile görüşme yapılmasını/o ülkelerden buraya gelip konuşacak delegelerin dinlenmesini kesinlikle red ediyoruz.

Günün sonuna gelindiğinde; sabah yapılan Trakya sınırı ile ilgili görüşmelerde olduğu gibi adalar ile ilgili görüşmelerde de bir sonuç alınamamış,konular alt komisyonlara gönderilmişti.



On İki Ada Hangileridir ?

On İki Ada ismini, Osmanlı Devleti'nin gayrimüslimlerin çoğunlukta yaşadığı bölgelerde uyguladığı yönetim şeklinden almıştır. 12’li denen bu sisteme göre her on hane birer temsilci çıkarır, bu temsilciler de aralarından bölgeyi yönetecek “12 kişilik bir ihtiyar heyeti” seçerdi. Türkçe, “On İki Ada” ismi ilk önce Yunanca'ya, daha sonra birebir çevrilerek diğer batı dillerine girmiştir.
“On İki Ada” denilen adalar grubunda, isminin çağrıştırdığı gibi 12 adet ada yoktur. Sadece büyük olanları sayarsanız 14 ada, büyüklü küçüklü hepsini sayarsanız 20’den fazla ada ve adacık vardır. Buradaki 12 sayısı adaların sayısı değil, “12 üyeli meclisle yönetilen adalar” anlamındadır.
Avrupa kaynaklarında ise, söz konusu adalar grubu için “Güney Sporatlar Adaları” veya “Güney Sporatlar” ifadeleri kullanılmıştır.
“On İki Ada” tabiri, Yunanlar tarafından, Balkan Savaşı öncesinde, adaların İtalyanlar tarafından işgalinden sonra kullanılmıştır.








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar