18 Şubat 2017 Cumartesi

06.12.1922 Boğazlar Meselesi Görüşmelerinde İkinci Gün

Lozan'da Boğazlar Meselesi görüşülürken Müttefiklerin donanması halen İstanbul Boğazı'ndaydı.İngiltere, Fransa ve İtalya donanmalarına ait savaş gemilerinin, Lozan Antlaşması imzalandıktan sonra 25 Ağustos 1923 günü başlayan tahliye süreci
2 Ekim 1923 tarihinde tamamlanacaktı.








6 Aralık 1922 Çarşamba


Lord Curzon
Dün yapılan toplantıdan sonra bugün herkes Müttefiklerin Boğazlar konusundaki görüşünü öğrenmek için sabırsızlanıyordu. Söz oturum başkanı Lord Curzon'daydı; ''Geçmişte Karadeniz'de yalnız bir Rusya ile bir de Türkler vardı. Fakat şimdi  burada başka devletler ortaya çıktı. Onların geçiş serbestliği ve çıkarlarını da dikkate almak zorundayız.'' diyerek yumuşak bir giriş yaptı.

Lord Curzon, öncelikle tarihten örnekler vermeye başladı. 1871'deki Londra Antlaşması ile Türkiye'nin Boğazlar'da elde ettiği imtiyazları (Osmanlı Devleti kendi güvenliği açısından gerektiğinde istediği gibi “dost veya müttefik” güçlerin savaş gemilerine Boğazları açabilecektir. 1923 Lozan Sözleşmesine kadar Türk Boğazlarından geçiş rejimi 1871 Londra Sözleşmesiyle düzenlenmiştir.) hatırlattıktan sonra Rusların Karadeniz'e egemen olmak için Türkiye'yi destekler göründüğünü söyledi. 


Fransa Baş Delegesi
Camille Barrere
''Türkler hatırlasınlar, Mehmet Ali Paşa zamanında Rus donanması Hünkar İskelesi Antlaşmasına neden oldu. (8 temmuz 1833 tarihinde Osmanlı Devleti ile Rusya arasında imzalanan karşılıklı yardımlaşma ve saldırmazlık antlaşmasıdır. Aynı zamanda Boğazlar sorunu da bu antlaşma ile başlamıştır. Bu antlaşma ile Osmanlı'nın Ruslar ile fazla yakınlaştığı endişesine kapılan İngiltere beş yıl sonra Baltalimanı Antlaşması'nı imzalayacaktır.)Trablusgarb ve Balkan Savaşları'nda, Dünya Savaşı sırasında Boğazların kapanması dünya ticaretinin zararına oldu. Rusların isteği uluslararası hukuka aykırıdır. Mösyö Çiçerin'in gayesi Karadeniz'i bir Rus gölü haline getirmek. Türkleri de sadık bir bekçi yapmaktır.'' diyerek sertliğin dozunu iyice arttırdı.

Ardından Müttefiklerin ( İngiltere,İtalya ve Fransa) Boğazlar Meselesi için hazırladıkları kararları okudu.



İtalya Baş Delegesi
Marquis Garroni
  1. Boğazlar barışta ve savaşta -eğer Türkiye tarafsız ise- ticari geçişler konusunda kesinlikle serbest olacaktır. Eğer Türkiye tarafsız değilse, bu serbestlik savaş kaçakçılığı yapmayan tarafsız gemiler için korunacaktır.
  2. Her devlet için miktarı Karadeniz'deki en büyük filonun kuvvetini geçmemek şartıyla savaş gemilerinin Boğazlar'dan geçişi serbest olacaktır. Savaş gemileri, barışta ve savaşta -eğer Türkiye tarafsız ise- serbestçe geçiş yapabilecektir. Eğer Türkiye tarafsız değilse, yalnız tarafsız devletlerin gemileri geçebilecektir.
  3. Karadeniz'e komşu hükümetler (Türkiye,Rusya,Gürcistan, Ukrayna,Romanya,Bulgaristan) ile Fransa,İngiltere, İtalya,Japonya ve Amerika temsilcilerinden oluşan bir komisyon tarafından, bir bölge tespit etmek şartıyla, Boğazlar savunma tesislerinden arındırılacaktır. Bu komisyonun yönetimi Türkiye'ye verilecektir.
  4. Şekli sonradan belirlenmek üzere,İstanbul'un himayesi için teminat verilecektir.
Yugoslav delegesi
Nintchitch

İngiltere baş delegesi Curzon'dan sonra Fransa baş delegesi Barrere  bir beyanat okudu. Sonra da İtalyan baş delegesi Garroni...Her ikisi de Lord Curzon'ın tekliflerine katıldıklarını teyit ediyorlardı. Sonra konuşan Yugoslavya Delegesi Nintchitch de Müttefiklerin görüşlerine katıldığını ve desteklediklerini söyledi.

Böylece konferansa katılan devletlerin delegelerinin tamamı konuşmuş ve görüşünü ortaya koymuş oluyordu. Geriye bir tek ''gözlemci'' olarak katılan Amerika kalmıştı.
Amerika
Delegesi
Mr Child


Lord Curzon, Barrere, Garroni, ve Nintiç'den sonra Amerika delegesi Child söz aldı. Boğazlar'ı uluslararası bir yol olarak gören ve her ülkenin ticaretini koruma hakkını savunan, özellikle hem ticari hem askeri gemiler için Karadeniz'e erişim serbestisiyle ilgili , Lord Curzon'ın ''Amerikan görüşlerinin etkili ve iyi telaffuz edilmiş bir beyanı '' olarak nitelendirdiği bir konuşma yaptı.


Bu beyanatın zamanlaması çok önemliydi. Çünkü Türkiye, bir pozisyon belirlemeden önce Müttefiklerin ortak konumunun yanı sıra Birleşik Devletler'in bakış açısını da öğrenmiş oluyordu.

Amerika delegesi de konuşmasını yaptıktan sonra Lord Curzon, İsmet Paşa'ya dönerek ''Artık Türk delege heyetinin fikrini öğrenebilir miyiz?'' diye sordu. İsmet Paşa, tüm delegelerin cevaplarını inceledikten sonra cevap verebileceğini söyleyerek zaman istedi. Bunun üzerine öğleden sonra cevap verip veremeyeceğini sordu. İsmet Paşa, detayların incelenmesi için bu sürenin yeterli olmayacağını söyledi. 

İsmet Paşa
Lord Curzon ''O halde yarın mı?'' diye sorunca ''Müttefikler kendi görüşlerini açıklamak için iki gün çalıştılar. Nasıl olur da Türkler ve Ruslar bir günde cevap verebilirler ?'' diyerek  Çiçerin olaya müdahale etti.

Sonrasında tekrar söz alarak Lord Curzon' un konuşmasında Rusya ile ilgili yaptığı yorumlara aynı uslüpta cevaplar verdi. Rusya'nın eski Rusya olmadığını, Türkiye'yi ve barışı tehdit eden Çarlık Rusya'sının yerinde artık doğu toplumları arasında kardeşlik hislerinden ilham alan Sosyalist bir Rusya olduğunu, Karadeniz'i Rus gölü yapmaya planlamadıklarını ama İngiltere'nin Asya'daki emperyalist hamlelerinin yarattığı problemleri, barıştan yana olduklarını, yakın doğu barışının sürekliliği için Türkiye'nin özgür olmasına bağlı olduğunu, İngilizlerin kendilerini savaşa ittiğini,eğer savaşmak zorunda kalırlarsa boyun eğmeyeceklerini söyledi.

Çiçerin
Artık Rus-İngiliz mücadelesi tüm hızıyla sürüyordu. Ancak diğer yandan gözler bu iki tez arasında kalan Türk heyetinin üzerine çevriliyordu.

İsmet Paşa, Çiçerin'e katılarak tartışmaların 8 Aralık'a ertelenmesini önerdi.

Yine de dün ve bugün gerçekleşen iki oturum sonrasında Türklerin izleyecekleri yol neredeyse belli olmuştu. Tahkim edilmiş Boğazlar ve Karadeniz'in tüm savaş gemilerine kapatılması yönündeki Rus baskısının, uzlaşmacı olmayı tercih eden Türkler nezninde ''neredeyse kaybolmuş'' olduğu fark edilecekti.


Kilit soru şuydu; İsmet Paşa'nın beklenmedik tavır değişikliğinde genel olarak Lord Curzon'ın başarılı polititası mı, yoksa Türk görüşünü etkileyen başka düşünceler mi etkili olmuştu?

Elbette Lord Curzon etkili bir diplomat idi. Ancak konunun özünde Türkiye'nin İngiltere ile uzlaşmaya varma arzusu yatıyordu. Misak-ı Milli'de açıklanan Türk tezi, İngiliz tezinden çok farklı değildi. Ayrıca İsmet Paşa, Boğazlar sorununun barışın önündeki en önemli engellerden birisi olduğuna inanıyordu. Tatminkar bir sonuç elde edebilmek için genelde Müttefiklerle, özelde de İngiltere ile anlaşmaya varmak zorunda olduğunun farkındaydı. Bu tavrın Musul için yapılan görüşmelerde elimizi güçlendireceğine inanıyordu.

6 Aralık günü, Boğazlar sorununun yeniden ele alındığı tarihin sabahında Bristol, kendisiyle görüşmek için Amerikan Başdelegesi Child’ı beklemekte olan Barton ve Peet ile karşılaştı. İki misyonerin niyeti, birkaç gün önce Papa’nın “Hıristiyan Azınlıklar” ile ilgili olarak yaptığı müracaatı kullanarak yeni bir propaganda kapısı aralamaktı. Bristol bu girişimi, “.. [Papalık müracaatı] da bana şimdiye kadar yapılan ve kullanılan geniş çaplı yalanlara dayalı propagandanın diğer bir türü gibi…” değerlendi ve Barton’a bu devletlerin Türkiye’ye söz konusu amaç için bir ordu göndermeye kararlı olup olmadıklarını sordu. Barton da böyle bir şeyi mümkün görmüyordu fakat Türk tarafının birleşik bir blok karşısında Ermeni taleplerini karşılamak için geri adım atacağını umuyordu ve bu nedenle Lozan’daki temsilcileri örgütlemeye çalışıyordu.

Papalık müracaatı bu çalışmalarda kullanılabilecek yeni bir araç görevi görecekti Bristol, Barton’a şuan ki Türklerin geçmişte olduğu gibi blöfe boyun eğecek bir karakterde olmadıklarını ve son on yılda Türkiye’de pek çok şeyin değiştiğinin ABD’de halen anlaşılamadığı cevabını vererek, “… Türkler blöf yerine savaşmayı tercih edeceklerdir…” diyecekti.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar