26 Şubat 2017 Pazar

14.12.1922 İsmet Paşa ''Yabancı istilası yüzünden yakılıp yıkılan memleketlerinde çalışan Türk elleri bilhassa temizdir.''





14 Aralık 1922 Perşembe sabahının programına göre önce İsmet Paşa bir daha konuşacaktı. Sonrasında azınlıklar meselesi ile ilgili bir alt komisyon kurulacak ve konu oraya havale edilecekti. Dün Curzon'ın yaptığı aşırı agresif konuşmalar ve suçlamalardan sonra görüşmelerin geleceği ile ilgili kamuoyunda büyük bir kaygı oluşmuştu. Lord Curzon'ın amacı Hristiyan azınlık başlığında dünyayı heyecanlandırıp bir araya getirmek, savaş tehdidi ile Türkiye'ye istediğini kabul ettirmekti.

Her zamanki gibi 11.00'de başlayan sabah oturumunda İsmet Paşa dünkü Lord Curzon beyanatlarına tek tek cevap vermeye başladı; Öncelikle Lord Curzon’un kullandığı üslubun kendisini üzdüğünü ifade etti. Türkiye’deki Ermenilerin bütün kitaplarda (Lord Curzon'ın iddia ettiği gibi üç milyon değil) 1.290.000–1.500.000 arasında gösterildiğini ve Kilikya’yı terk eden Ermenilerin, oradaki isyancı Ermeni komiteler tarafından zorla çıkarıldıklarını ağlayarak anlattıklarını dile getirdi. 

Lord Curzon’un “Türkiye kadar büyük bir memlekette Ermenilere bir köşe bulunamaz mı?” şeklindeki sorusuna İsmet PaşaMemleketleri Türkiye’den çok büyük devletler vardır, hem de bizden yeni ayrılan yerlerde çok geniş yerler vardır. Türk’e kalan ülke, hiç parçalanma kabul etmez bir bütündür. Doğu illerinde ve Kilikya’da Türk halkı yurtlarını yabancı istilasına karşı, hesapsız fedakârlıklarla savunmuşlardır. Yerlerini hiç kimseye vermezler” şeklindeki  cevaplandırdı.

'' Burada bir yanlış anlama var. Türkiye'nin de Milletler Cemiyeti'nden korktuğu ileri sürülemez! Yabancı istilası yüzünden yakılıp yıkılan memleketlerinde çalışan Türk elleri bilhassa temizdir. Bu eller hiçbir memlekete ne tecavüz, ne onu istila, ne de tahrip etmemişlerdir. '' diye ekledi. Sıra görüşmelerin kesilmesi tehdidi ve suçu Türklere atma ile ilgili Curzon yorumlarına cevap vermeye gelmişti; Eğer konferans kesilirse burada bahsettiği gerçekler kamuoyu tarafından öğrenildiğinde bunun suçlusunun Türkler olmadığının anlaşılacağını çok sert biçimde vurguladı.

İsmet Paşa'nın şiddetle karşı çıkması ve kararlı tutum karşısında Lord Curzon yumuşamış ve bunu diğer devletlerin temsilcileri takip etmişti. İsmet Paşa’nın yapmış olduğu açıklamalardan tatmin olduklarını beyan eden İtilâf Devletleri temsilcileri konunun alt komisyona gönderilmesini kabul ettiler.

İsmet Paşa, konuyu Ankara'ya raporlarken ''azınlıklar işinin alevlendirilmesinin Musul konusundaki isteklerimize bir karşılık sayılabilir.'' diyordu. Kendisine oynanan oyunun farkındaydı. Bu tahmini gün içinde doğru çıkacaktı. Çünkü gün içerisinde Lord Curzon'dan aldığı özel mektupta İngilizler Musul'u geri vermeyeceklerini tekrar ediyorlardı...


Ermeni Meselesi'nin Geçmişini Hatırlayalım :

Türkiye’de Ermenilere etnik ayrımcılık yapıldığına dair iddialara göre; ''Ermenilerin malları canları eşleri ve çocukları tehlikededir. Özellikle Abdülhamit zamanından beri Ermeniler korkunç şekilde katledilmektedir.''

Oysa ki gerçekler şöyledir;  Ermeniler 1887’de Cenevre’de Hınçak Cemiyeti'ni, 1890’da da Tiflis’de Taşnak Cemiyeti'ni kurmuşlar ve silahlı çeteler oluşturmak suretiyle Anadolu’daki Müslüman halkın kanını dökmeye başlamışlardı. Bu sayede Ermeniler, büyük devletlerin Ermeniler yanında yer almasını sağlayacaklarını, Osmanlı’ya savaş ilan edeceklerini ve böylece Doğu Anadolu’da bir Ermeni devleti kurabileceklerini umuyorlardı.

20 Haziran 1890’da Erzurum’da Ermeni İsyanının çıkması üzerine de Ermeni silahlı çetelerine karşı dönemin Osmanlı Padişahı Abdülhamit, Hamidiye Alaylarını kurdu.

Abdülhamit döneminde, Osmanlı Devleti sınırları içerisinde devlet kurma maksadıyla Ermeniler tarafından oluşturulan silahlı çetelerle mücadele edilmiş, sade vatandaşlara dokunulmamıştır. Bu açıdan Abdülhamit döneminden bu yana Ermenilerin katledildiği iddialarına katılmak mümkün değildir.

Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı sonunda, 30 Ekim 1918 tarihinde imzalamak zorunda kaldığı Mondros Ateşkes Antlaşması’nın hemen akabinde de toprakları İtilaf güçleri tarafından işgal edilmeye başlanmıştır.

Bunun yanı sıra Osmanlı’nın tebaası olan azınlıklar, özellikle Ermeniler Anadolu’da bağımsız devletlerini kurmak için harekete geçmişlerdir. İtilaf güçleri ve onlardan destek alan Ermeniler, bu ideallerini gerçekleştirmek için 1915 tarihinde gerçekleşen ''Tehcir''i, bir  ''Ermeni Soykırımı'' olarak nitelendirerek, basını da kullanmak suretiyle Anadolu’nun asıl sahipleri olduklarını, Türklerin vahşi, acımasız ve ahlaksız oldukları ve Anadolu’dan kovulmaları gerektiği propagandasını yapmaya başlamışlardır. Hatta 1919-1922 yılları arasında gerçekleşen Türk Milli Mücadelesi dahi, Ermenilerce ''soykırım'' olarak tanımlanmıştır.

Ermenilerin bu propagandası, American Committee for Armenian and Syrian Relief (Suriyelilere ve Ermenilere Amerikan Yardım Cemiyeti) desteği ile de sistemli bir hale gelmiştir. 1922 yılı başlarından itibaren Amerikan basınında bu kuruluşun ve Ermeni misyoner ve politikacıların etkisi ile Amerika’nın Türkiye’nin mandaterliğini üstlenerek, Ermenilere Amerika’nın denetiminde bir yurt sağlama fikri işlenmeye başlanmıştır. Ancak Amerikan yönetiminin bu fikre sıcak bakmaması nedeniyle 1922 Nisan’ı itibari ile hükümet üzerinde baskı kurarak mandaterliğin kabul edilmesini sağlamak amacıyla basındaki Ermeni propagandası yoğunlaştırılmıştır. Amerikan hükümetinin basının baskısına rağmen konuyla ilgili kesin bir tutum benimsememesi ise eleştirilmiştir.

Kasım 1922’de Lozan Barış Konferansı’nın toplanacak olması nedeniyle basın yoluyla gerçekleştirilen Ermeni propagandasına hız verilmiştir. Bu dönemde basın, her ne kadar gözlemci sıfatı ile konferansta yer alsa da, konferansın en güçlü devletinin Amerika olduğu kanaatindedir. Ayrıca Türkiye’nin de konferanstaki yalnızlığından kurtulmak için Amerika’ya yakınlaşmaya çalıştığı gibi düşüncelerle Amerikan hükümetinin Türkiye’de Ermeni yurdu sağlayabileceğine inanılmaktadır. Basın, bu dönemde Ermeni tehcirini gerçekleştiren Türklerin insanlık suçu işlediği, Avrupa’nın ise defalarca yurt vaadinde bulunmasına rağmen Ermenileri kendi kaderlerine terk etmiş oldukları fikirlerini işleyerek, kamuoyu vicdanını etkilemeye çalışmıştır. Bu yolla Ermeni yurdu talebinin Amerikan delegeleri tarafından dile getirilmesini sağlamak istemişler ve bu amaçlarını gerçekleştirmişlerdir. Basının arzu ettiği gibi Amerikan delegelerince Lozan’da Ermeniler için Türkiye’den yurt talep edilmiş ve bu gelişme kamuoyunu sevindirmiştir. Ancak Amerikan hükümetinin ve delegelerinin iç basına yönelik söylevleri ile konferanstaki tutumlarının farklı olması basını kızdırmıştır. Bununla birlikte, Amerikan delegeleri Ermeni yurdu sağlama konusunda konferans esnasında ellerinden geleni yapmışlardır.

Ancak Türk delegeleri, Anadolu’da bir Ermeni yurduna asla izin vermeyeceklerini ortaya koymuşlardır. Ayrıca Amerikan hükümeti tarafından, Türkiye üzerindeki ekonomik çıkarları, Ermeni yurdu meselesinden daha ön planda tutulmuştur. Bu nedenlerle Ermeni istekleri sonuçsuz kalmıştır. Nitekim Lozan Barış Konferansı’nda Ermenilere yurt sağlanamaması basının hükümete olan tepkisini artırmış, Amerikan hükümeti aleyhinde sert yazılar kaleme alınmıştır. Sonuç olarak, Ermenilerin basın yoluyla yaptıkları propaganda, Amerika’nın Lozan Konferansı esnasında Ermenilerin istekleri doğrultusunda bir politika izlemesini sağlamış ise de sonuçsuz kalmıştır. Bununla birlikte yapılan propaganda, Amerikan kamuoyunda olumsuz Türk imajının oluşmasında önemli bir rol oynamıştır







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar