19 Mart 2017 Pazar

21.12.1922 Kapitülasyonlar, Adliye, Ermeniler, Mübadele, Adalar...




21 Aralık 1922 Perşembe günü Başbakan Rauf Bey, İsmet Paşa'ya iki telgraf göndermişti. Lozan'da sürekli konuşulan ve üzerimizde bir diğer baskı unsuru olarak kullanılan ''genel af'' konusuyla ilgili olarak '' TBMM'nin kurulması sırasında Hilafet Ordusu kuranların, genel aftan yararlanması sakıncalıdır. Ayrıca genel af, karşılıklı olmalıdır. İngilizlerin tutukladıkları Mevlana Şevket Ali ve Gandhi gibi liderler de genel aftan yararlanmalıdır.'' diye Ankara'nın görüşünü iletecekti.

Diğer telgrafta da '' İngilizler, Çanakkale'ye tutuklu götüren jandarmamızı tutuklamışlar ve dövmüşlerdir. Jandarmamızın salıverilmesi ve suçluların cezalandırılması için girişimde bulunuluyor. '' diyecekti. O günlerde Çanakkale'de, şehitliklerin olduğu bölgede bir miktar İngiliz ve bir miktar da onların işçi diye o tarafa taşıdığı Ermeni çeteciler mevcut idi. Özellikle bu işçi diye getirilmiş olan Ermeniler oradaki halkı taciz ediyor, sık sık huzuru bozacak eylemlere neden oluyorlardı.

20 Aralık günü, Boğazlar meselesi yüzünden Lozan'da ipler kopmak üzereydi. Ancak İsmet Paşa sözcülüğündeki Türk Heyeti'nin , müttefik devletlerin sunduğu önerileri büyük ölçüde kabul eden uzlaşmacı tavrı sayesinde tansiyon biraz düşmüştü. Aynı zamanda Rusların da Türkiye'yi kendi güdümündeymiş gibi göstermeye çalıştığı süreç de sona ermiş oldu.

21 Aralık Perşembe günü programında alt komisyonların toplantıları vardı. İsmet Paşa, Ankara'ya gönderdiği raporunda; '' Rıza Nur Bey'in bulunduğu Azınlıklar komisyonunda ırk ve dil kavramlarını kabul etmedik. Bu hususta yalnızca gayri-Müslim tabirini kabul ediyoruz... Eski mezhep ayrıcalıklarını (imtiyaz-ı mezhebiyle-i atikayı) da eklemek istiyorlar.Şiddetle reddediyoruz. '' diyerek Avrupa'nın kapitülasyonlardaki ısrarcına karşı ''kırmızı çizgimizi'' değiştirmediğimizi vurguluyordu.

Bir diğer kırmızı çizgimiz Ermeni meselesi idi. İsmet Paşa, alt komisyondaki bu konuyu da  '' Savaşta tehcir edilmiş olanların malları ile haremlere alınmış olan Ermeni kadın ve çocukların iadesini de madde olarak teklif ediyorlar. Şiddetle reddetiyoruz. Son tekliflerinde Ermeni yurdundan söz edilmemiştir. '' diye özetleyecekti.

'' Azınlıklara göç hakkı isteyen maddeyi sorup tartışırken Venizelos, hükümetin zorla bütün Rumları koyduğundan bahsetmiş. Buna, delegemiz şiddetle tepki göstermiş ve iddiayı yalanlamıştır.  '' diyerek bir başka konu hakkında bilgi veriyordu.

Günün bir diğer konusu, yine bir alt komisyonda görüşülen adliye meselesiydi. Bu konunun son halini ise; '' Adliye uzmanlarımız, Marki Garroni ile görüştüler. Adliyemize yabancı yargıçların katılması incelendi ve müzakere olundu. İddiaları şu iki zemine dönüktür: Medeni Kanunumuz şerita dayanmaktadır, yabancılara uymaz. Yargıçlarımız yeni kanunları bilmediklerinden uygulanamayacaklardan. Kısacası, adliye işinde başladığımız yerde duruyoruz. '' diye bildirecekti.

Bugün Lozan'da baş delegeler bir araya gelerek özel bir toplantı yaptılar. İsmet Paşa; Curzon, Garroni ve Barrere ile birlikte toplantıyı da şöyle raporlanacaktı; '' Boğazlar sorununda askıda kalan isteklerimize devam ettik. İstanbul'da elçilik gemilerinin kaldırılmasında kararsızlar...Bozcaada'yı bize geri veriyorlar. Gökçeada'yı geri vermiyorlar. Uluslararası Boğazlar Komisyonun görevleri konusundaki tartışmada, askerden arındırmanın denetlenmesini Komisyondan alıp ateşemiliterlere (askeri ateşe) ve deniz ateşlerine havale etmeyi teklif ettiler. Bu Komisyonun yalnız (yabancı) savaş gemilerinin geçişleriyle ilgili olacağını belirtmek ve kabul ettirmek kesin kararındayım. Bir de şunu belirteyim ki ( Uluslararası) Boğazlar Komisyonu olmasına Ruslar ve Amerikalılar karşı çıkıyorlar. Ben bunu kabul ediyorum. Ancak bunun (yabancı) savaş gemilerinden başka hiçbir işle meşgul olmamasını kesinlikle sağlamak kararındayım. ''

21 Aralık akşamı İtalyan delegasyonun tüm ülke temsilcilerini davet ettiği ziyafet herkese iyi gelecekti. O gece olanları Amerika delegesi Mr.Grew'un günlüğünden okuyalım; '' ...ikinci Türk delegesi Rıza Nur Bey ile aramda geçen hoş bir konuşma, Türklerin imtiyazlarda Amerikan iştirakine öncelik vermek istediklerini ama haddinden fazla gecikmemizden endişe duydukları yolundaki inancımı güçlendirdi... Rıza Nur Bey, açık kapı politikasının 'ilk gelen, ilk faydalanır' manasına geldiğini üzerine basarak belirtmiş oldu.'' 

İsmet Paşa da o gece olanları Gazi Mustafa Kemal'e anlattığı raporunu ''...Birkaç gündür pek ziyade gerginlik hüküm sürüyor. Bugün de gündüz böyleydi. Gelip geçici buhranlar ile zahiri tatlılık arasında çok gergin vakit geçiriyorum. Ziyafetten sonra işte saat üçtür ki raporu bitirdim. Birkaç saat istirahat edeceğim. Nasılsın? Sıhhatinden, neş'enden bize kuvvet ver Şanlı Gazi. Görüştüğümüz zaman saçlarımı bembeyaz, yaşımı on sene ileride bulacaksın.'' diye bitirecekti.















9 Mart 2017 Perşembe

20.12.1922 Boğazlar Sorunu VI. ve Son Görüşme




20 Aralık 1922 Çarşamba günü saat 16.00'da delege heyetleri Ouchy Şatosu'nda Lord Curzon'un başkanlığında son kez Boğazlar için toplandılar. Amerika, İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan, Bulgaristan, Yugoslavya (ya da o zamanki ismiyle Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı), Rusya, Ukrayna, Gürcistan ve bugün son sözünü söylemesi beklenen Türkiye oturumda hazır biçimde bulunuyordu...

Lord Curzon sözü hemen İsmet Paşa'ya verdi. İsmet Paşa bugün için hazırlanmış uzun bildirisini okumaya başladı. Türk Bildirisi'nin ana hatları şöyleydi;

  • ''Başkentimizin ve yurdumuzun bağrında bulunan Marmara Denizi'nin güvenlilerini sağlamak şartıyla Boğazların uluslararası ulaşıma ve dünya ticaretine açık olmasından yanayız.
  • Türkiye, Boğazları tahkim etmeme (askeri bakımdan güçlendirmeme) fedakarlığında bulunmayı kabul ediyor...İnançla bildirmek isterim ki hiçbir ulus, dünya barışı uğrunda buna benzer bir fedakarlıkta bulunmamıştır...Bir takım bölgelerin savunma haklarından böylece vazgeçmiş oluyoruz. Öteki ulusların isteklerini yerine getirmek üzere, savunma olanaklarından bu şekilde vazgeçmesinden ötürü,Türkiye için, tarihin ve gelecek kuşakların nasıl hüküm vereceğini bilmiyorum.
  • Çanakkale Boğazı'nın tamamlayıcı parçaları olan İmroz (Gökçeada), Bozcaada ve Semadirek (Samothrake) adalarının, Türkiye'ye geri verilmesinin, silahsızlandırılmış Türk Boğazları'nın korunması için ne derece önemli olduğunu anlatmanın gerekli olmadığını düşünüyoruz.
  • Gelibolu yarımadasını baskın türü saldırılardan koruyabilmek için orada beş bin kişilik bir askeri kuvvet bulundurmayı istediğimizi bildirmiştik. Eğer bu sayının çok olduğu düşünülüyorsa Müttefiklerin bize yeni teklifte bulunmasını kabul ediyoruz.
  • Boğazların güvenliğini tehlikeye düşürmeyecek, Türk donanmasından daha az oranda savaş gemisinin Boğazlardan geçmesi kabul edilebilir. Ancak Yunanlıların Ege'deki donanmalarına dair kayıtları Türk tarafına bildirmesi nezaket kuralı dışına alınıp zorunlu hale getirilmeli.
  • İstanbul Boğazı'nda konsoloslukalara ait gemilerin bulunmasını istemiyoruz.
  • Boğazlar için kurulması düşünülen uluslararası komisyonun görev yetkisi sadece savaş gemilerinin geçişlerinin denetlemekle sınırlı olmalı. Ticari geçiş yapan gemiler ya da askerden arındırılmış bölgeler ile ilgili hiçbir denetleme yapmasına izin vermeyeceğimizi, bu durum egemenlik haklarımıza aykırı olacağı için bildirmek istiyoruz.
  • Boğazların güvenliği için burada bulunan devletlerden siyasi güvence de talep ediyoruz. ''
İsmet Paşa'nın ölçülü ve uzlaşıcı konuşmasından duyduğu memnuniyeti dile getiren Lord Curzon, kendi konuşmasının da bu tarzda olacağını, sonunda İsmet Paşa gibi olumlu algılamasını umduğunu belirterek. Değerlendirmelerine başladı. Lord Curzon'ın değerlendirmeleri de genel hatlarıyla şöyledir;
  • ''Gelibolu yarımadasında ek asker bulundurmanıza gerek yok. Zaten burada bir Jandarma birliğiniz bulunacak. Bunu unutmuş olmalısınız. Jandarma kuvvetinin sizin istediğinizden tek farkı topu olmamasıdır
  • Diğer başkentlerde büyük elçilerin nasıl arabaya ihtiyacı varsa, İstanbul'dakilerin de deniz motoru ya da yata ihtiyacı vardır. Bunun sizin egemenliğinize aykırı olduğunu düşünüyorsanız bu durumu İstanbul'da büyükelçilik yapmış olanlarla yine değerlendirme yapmaya hazırız.
  • Boğazlarla ilgili denetleme komisyonunun amacı anlaşma şartlarına uyulup uyulmadığını gözlemlemektir. Müttefikler Türkleri bu konudaki hassasiyetlerini anlamaktadır. Buradaki denetleme aslında gözlem şeklinde olacaktır.''
Ardından söz alan Bompard elçiliğe ait deniz motorlarının bulunmasının Türkiye'nin egemenlik haklarına zarar vermeyeceğini düşündüğünü söyledi. Ondan sonra konuşan Fransız baş delege Barere ise Türkiye'nin olumlu yaklaşımından mutluluk duyduğunu, her iki tarafın da artık barışa çok yaklaştığına inandığını anlatan bir konuşma yaptı. İtalyan baş delege Garroni, Bulgar ve Japon temsilciler de Boğazlar Sorunu ile ilgili sürecin olumlu bir şekle dönmesinden duydukları mutluluğu dile getirdiler. 17.25'de toplantı sona erdi.



























5 Mart 2017 Pazar

19.12.1922 Lozan'da Boğazlar Sorunu; Beşinci Raund!..



Derso ve Kelen'in çizimleriyle Lord Curzon ile İsmet Paşa 



19 Aralık 1922 Salı günü Boğazlar Komisyonu Ouchy Şatosu'nda Lord Curzon'un başkanlığında saat 12.00'de toplandı. Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, Bulgaristan, Romanya, Yugoslavya, Japonya, Amerika, Rusya, Ukrayna ve Gürcistan ile tabi ki Türkiye heyetleri toplantıda hazır biçimde bulunuyordu.

Lord Curzon, son anda verilen Rus tasarısının tüm maddelerini Müttefikler ile incelediklerini, Rusların Karadeniz'in kapalı bir deniz olmasında ısrar eden önerilerinin hiçbirini kabul edemeyeceklerini söyleyerek bu tasarının tamamına kesin bir şekilde red cevabı verdiklerini açıkladı.

Ardından Türk heyetinin dün sunduğu iki ek teklif ile de inceleme yaptıklarını söyleyerek bunlarla ilgili cevaplarını paylaşmak istediğini söyledi. ''Birinci teklifte yer alan Marmara Denizi'nin Boğazlar kapsamı dışında tutulması sayesinde Türkiye'nin burada tahkimat yapabilme,harekette, eylemde bulunabilme,savunma ve saldırı konusunda Türkiye'nin kendi elinde bulunmasını teklif etmektedir. Böyle bir şey kesin olarak kabul edilemez. Marmara denizi fiziki bakımdan Boğazların bir devamıdır. Boğazlara uygulanacak hükümlerin, Marmara Denizi'ne de uygulanması zorunludur...Müttefikler, verebilecekleri tavizlerin sınırına dayanmıştır. Türkiye'ye Marara Denizi'nin güney kısmını tahkim etme hakkını ve Türk birliklerinin bir kıyıdan öteki kıyıya geçirme serbestliğini tanımışlardır,yalnız Marmara'nın kuzey kıyısı boyunca geçişin serbest kalmasına direnmişlerdir.Müttefikler bu durumlarını değiştiremezler ''
Diğer maddelerde de bazı bölümleri kabul edebileceklerini söylese de genel olarak red edeceklerine dair cevap verdi.

Sonra İsmet Paşa yeniden söz alarak,Boğazların güvenliği ile ilgili Türk görüşünü büyük bir sabırla yeniden anlattıktan sonra ''kaçınılmaz sonuçlar altında yaptıkları tekliflerinin inceleneceğini ve ciddi biçimde dikkate alınacağını umduğunu, bu incelemeden sonra Müttefik görüşlerinin Türkiye'den yana değişmesini beklediğini'' söyledi.

Şimdi sıra Ruslara gelmişti. Çiçerin, hazırladıkları tasarıların dikkate alınmamasından dolayı duydukları üzüntüyü dile getirerek başladığı konuşmasında Boğazların güvenliği ile ilgili hassasiyetlerinin yine altını çizdi. Boğazlardan geçecek savaş gemilerinin sınırlandırılması ve Boğazların askerden arındırılması ile ilgili bu yerde Milletler Cemiyeti'ne ait bir komisyon kurulmasının Türkiye'nin egemenlik haklarına aykırı olduğunu söyledi. Bu duruma Rusya,Ukrayna ve Gürcistan'ın Karadeniz'in güvenliğini tehlikeye düşürdüğü için karşı olduğunu tekrar etti. Milletler Cemiyeti'nin Boğazlara dair vereceği hiçbir güvenceye de güvenilmeyeceğini, Boğazlara saldıracak bir devletin; Milletler Cemiyeti'nin çoğunluğunun bir araya gelip bir karar vermesine ve sonra da aksiyon almasına kadar geçecek sürede Saldıran Devletin uslu uslu bu süreci bekleyeceğine inanmadıklarını Litvanya örneğiyle de anlattı. ''Milletler Cemiyeti, Litvanya'yı koruyamamıştır. (Polonyalı) General Zeligowski'nin Vilna (Vilinius) baskınına karşı güçsüz kalmıştır. Cemiyetin güçsüzlüğü atasözü haline gelmiştir. '' dedi. Çiçerin, Müttefik devletlerin İstanbul ve Çanakkale Boğazlarını savunmasız bırakarak Rusya ve tüm Karadeniz devletlerinin güvenliğini de tehlikeye attıklarını vurgulayarak konuşmasını tamamladı.

Söz sırası Romenlere gelmişti. Baş delegeleri Duca, kısa konuşmasında ''Çağıran Devletlerin tasarısına ve Lord Curzon'un çok açık ve iyi düşünülmüş görüşlerine bütünüyle katıldığını'' söyleyecekti.

Yugoslav delege Spalaikovitch, ilk olarak dün ve bugün yapılan görüşmeler öğrenildiğinde kamu oyundaki yansımasının çok kötü olacağını söyledi. Onbeş gündür bu konu ile meşgül olunmasına rağmen ilerlemek ya da sonuca yaklaşmaktan ziyade tekrar başa dönmeye neden olan Türk ve Rus görüşlerine katılmadığını, ''Lord Curzon'un vardığı sonuçlara bütünüyle katıldığını'' söyleyerek sözlerini tamamladı.

Venizelos, İsmet Paşa ve Çiçerin'in Yunanistan'ın Boğazlar görüşmesinde yer almamasına dair bildirdikleri görüşe cevaben söz isteyerek ; '' Yunanistan'ın , büyük devletlerden biri olduğu için değil, denizci bir devlet olduğu için bu görüşmeye katılmaya hakkı vardır. Yunanistan'ın ticaret filosu çok büyüktür. Boğazlardan geçen ticaret filoları arasında ikinci sırada gelmektedir. '' diyecekti.

Bulgar delege Morphoff , Lord Curzon'un açıkladığı görüşlere Bulgaristan'ın tamamen katıldığını söyleyecekti.

Oturumun sonunda Lord Curzon, '' bu konuna yeni bir toplantı yapılmasını artık gereksiz görüyorum. Ancak  bu konuda çok saba sarfettiğini gördüğüm Türk Heyetini, açıkladığım görüşlere cevap vermesinden mahrum bırakmak istemiyorum.'' dedi. Bu konuda son bir toplantı daha yapmak gerektiğini söyleyip, Türk heyetine bunun öğleden sonra mı yarın sabah mı yapılmasını istediğini sordu. İsmet Paşa, gerekli incelemeleri yapmak ne nihai görüşlerini iki gün sonra açıklamak istediğini söyledi. Lord Curzon, uzun zamandır görüşülen bu konuyu iki gün daha ertelemeyi kabul edemeyeceğini, barış için gerekli gayreti gösterdiğini, yılbaşı yaklaştığı halde bir sonuca ulaşamadıklarını ve bu süreyi uzatmanın bir anlamı olmadığını tekrarlayıp yarın sabah son toplantının yapılmasını önerdi. İsmet Paşa ise toplantıdaki gecikmelerden Türk heyetinin sorumlu olmadığını, kendilerine toplantıdan on iki saat önce haber verilmesine,yeterli hazırlığı yapmalarına zaman tanınmamasına rağmen hiçbir toplantıyı aksatmadıklarını vurgulayarak son toplantı için Lord Curzon'a duyduğu saygıdan dolayı yarın öğleden sonra dörtte yapılmasına razı olacağını söyledi. Saat artık 14.15 olmuştu ve oturuma son verildi.

Lord Curzon, bugüne dair Londra'ya gönderdiği raporunda '' Türkiye, Boğazlar sözleşmesini ya olduğu gibi kabul etmek zorunda ya da onu tamamen kaybetmek durumda olduğunu anlayacaktır.'' diyecekti.

İsmet Paşa da her şeyin farkındaydı. Ankara'ya gönderdiği raporda '' Yarınki kesin celse için Boğazların serbestliği tasarısında bildirilen hükümleri kabul edeceğim. Gelibolu garnizonunda miktarın sınırlanmasını kendilerine bırakacağım. Diğer bazı ayrıntılardan başka asıl Boğazlar Komisyonunun görevlerini esas mesele yapacağım. Geçiş serbestliği tasarısındaki hükümlerin iyi işlediği hakkında bilgi edinmekten başka görevleri,askersizleştirmeyi denetlemesine ilişkin maddeleri reddedeceğim. Konferansın kesilme ihtimali vardır. Konferansın kesilmesi bunalımına karşın İstanbul'da ve orduda daima hazır bulunmak lazımdır.''


Hem Rus hem Türk tarafının teklifleri red cevabı aldı. Söz İsmet Paşa'daydı. Vereceği cevap ya görüşmelerin devamını sağlayacaktı ya da Konferans burada kesilecekti.

''Yıllardan beri istediğimiz prensiplerimizin tatbikinden başka bir şey istemiyoruz. Bu prensipler, İstanbul'un ve Marmara'nın güvenliğini korumak şartıyla Boğazların dünya ticaretine açılmasıdır ki herkes tarafından tasdik edilmiştir.


3 Mart 2017 Cuma

18.12.1922 Lozan'da Boğazlar için Dördüncü Toplantı





18 Aralık 1922 Pazartesi

Hatırlarsanız Boğazlar meselesinin ilk görüşmesine 4 Aralık 1922’de başlamıştı. İlk olarak İsmet Paşa’ya söz verilmesine karşın; kendisi diğer ülkeleri dinledikten sonra açıklama yapacağını söylemişti. Daha sonra söz alan Rusya Delegesi Çiçerin özetle boğazların Türk hakimiyetinde olması gereğinden hareketle Türk sahilleri ve Karadeniz ülkelerinin korunması için boğazların tüm ülkelerin savaş gemilerine her zaman kapalı olmasını savunmaktaydı.

İsmet Paşa, Türkiye’nin Rusya’nın vesayeti altına girdiğini ima eden Lord Curzon’a verdiği cevapta Rus önerilerinin Türk tezine en yakın tez olduğunu açıklamıştı. Balkan ülkelerinin desteğini alan Müttefikler ise boğazların askerden arındırılarak bir komisyon tarafından yönetilmesini, savaş gemilerinin geçişinin Türkiye’nin savaştaki pozisyonuna göre belirleneceği bir teklifi önermekteydi.

Boğazlar konusu Rusya ve İngiltere'nin çarpışmasına neden olmuş, iki taraf arasında kalmış olan Türkiye ise kendi menfaatlerine en uygun tezi anlatmaya çalışıyordu. Artık boğazlar meselesi Konferansın en çok tartışılan konusu haline gelmişti. Bir yandan görüşmeler devam ederken bu konu ile ilgili dedikodular da eksik kalmamaktaydı. İngiltere’nin boğazlar konusunda Türkiye’yi memnun ederek Türk-Rus münasebetlerini bozmaya çalıştığı söylenmekteydi .

Müttefikler, 6 Aralıkta boğazlar mıntıkasının askerden arındırılmasını öngören bir proje vermişlerdi. Buna göre; boğazlarda serbest geçişe mani olacak hiçbir askeri tesisin kurulamayacağını Türk heyetinin kabul etmesini istemişlerdi. İsmet Paşa, boğazların savunmasının aynı zamanda başkentin, Marmara Denizi'nin ve Doğu Trakya’nın savunması olduğunu, boğazlarda savunma tedbirleri almamanın Türkiye’nin en hassas bölgesine yapılacak bir saldırının cevapsız kalması anlamına geleceğini söylemiş ve Müttefiklerin teklifinde değişiklik talep etmişti. İsmet Paşa, Gelibolu bölgesine yerleştirilmek üzere beş bin kişilik bir kuvvet bulundurulmasını istemekteydi. Ayrıca boğazlar bölgesinde askerden arındırılacak mıntıkalar haricinde, Marmara denizine yerleştirilecek savunma imkânlarının sınırlandırılmamasını önermekteydi. Bu durum kabul edilse bile bölgeye yönelecek herhangi bir saldırıya karşı Milletler Cemiyeti tarafından verilen teminatın işlevsiz ve yetersiz olacağını söylemişti.

Toprak ve askerlik komisyonunun 8 Aralık’ta yaptığı toplantıda İsmet Paşa, boğazlar konusundaki Türk tezini açıklamıştı. Paşa’ya göre; boğazlar bölgesinin silahsızlandırılması Marmara, Trakya ve İstanbul’un güvenliğini tehlikeye düşürecekti. Bu durumun özellikle Karadeniz ve Akdeniz devletleriyle Türkiye arasında çıkacak bir savaşta Türkiye’yi savunmasız bırakacağı düşünülmekteydi. Buna karşın ticaret gemilerinin gece ve gündüz geçmeleri hususunda herhangi bir itirazlarının olmadığını beyan etmişti. Boğazlar toplantısının sonucunda Türkiye kendi güvenliğini sağlamak şartıyla boğazlardan geçişin serbest olmasını kabul edeceğini açıklamaktaydı. Rusya’dan farklı olarak Türkiye’nin önerisi Müttefiklerce mantıklı bulunmakta ve ayrıntıların konuşulmasıyla daha çok yakınlık elde edileceği düşünülmekteydi.

Görüldüğü gibi Türk heyeti Müttefiklerin bazı tekliflerini kabul etmekte, buna karşın bazı noktalarda ise direnmekteydi. Boğazlarda milletlerarası bir komisyonun kurulmasını kabul etmekte fakat İstanbul ve çevresinin güvenliği için Milletler Cemiyetinden daha etkin bir teminat istemekteydi.

18 Aralık 1922 sabahı Boğazlar meselesi yeniden görüşülecekti. Oturum başkanı Lord Curzon, Türk uzmanlarla teması sonucunda Müttefik Devletlerin hazırladıkları dört projeyi ortaya koydu;
  1. Boğazlardan geçiş ; Boğazlardan geçecek kuvvetin miktarı sınırlandırılmış,bunlardan Türkiye'ye sorumluluk yüklenmemesi kararlaştırılmıştı. 
  2. Askerden arındırma ; Hem Çanakkale hem de İstanbul Boğazı'nda bu yerler belirlenmiş,Marmara Denizi'ndeki İmralı (Emir Ali) adası askerden arındırılmış bölge dışında bırakılmıştı.
  3. Boğazlar Komisyonu
  4. Teminat ; Marmara Denizi ile kıyıların savunması için gerekli olan teminat hükümleri tamamlanmıştı.
Öyle ki Fransız delegesi Barere'e göre askerden arındırma fikri pek sembolik bir hal almıştı. İsmet Paşa söz alarak bu değişiklikleri yeterli bulmadığını söyleyip aşağıdaki değişiklerin de yapılmasını istedi;
  1. 'Marmara Denizi' sözü  Boğazlar 'ın kapsamından çıkarılmalı (ayrı değerlendirilmeli)
  2. Askerden arındırılacak bölgeler dışında Türkiye'nin Marmara Denizi'ndeki savunması sınırlandırılmamalı
  3. İmroz,Semadirek ve Bozcaada Çanakkale Boğazı'nın tamalmayıcısı olduğu için Türk tarafına ait olmalı. Limni kıyısında Yunan donanmasının olması kabul edilemez.

Müttefiklerin sunduğu projeleri incelemek istediğini,bunlara detaylı cevabını yarın verebileceğini söyledi. Sonrasında söz alan Çiçerin, Lord Curzon'un sunduğu projenin Türkiye ve Rusya'nın güvenliği açısından 'savaş tehlikesi' barındırdığını anlatan detaylı bir konuşmada 21 maddelik bir tasarı sundu.

Bunun üzerine Lord Curzon bu iki konuşmaya cevap vermek istediğini söyledi. Müttefiklerin de iyi niyetli olduğunu, Rusya'nın sürekli herşeye itiraz etmesine anlam veremediğini anlattı. Yeniden söz alan İsmet Paşa, kısa bir özet yapmak isteğini söyleyip Boğazlardan geçiş ve askerden arınma ile ilgili iki tasarı hazırlayıp yarın sunacaklarını söyledi.

Lord Curzon bunu kabul edemeyeceğini belirtti. ''Zaman geçiyor.Konferans toplanalı bir ay oldu. On gün önce ilk görüşmesini yaptığımız Boğazlar meselesi için Türkler iki yeni tasarı sunmak için on gün bekledi? '' diye sitem etti. Neticede her iki taraf da birbirinin öneri ve görüşlerini incelemek ve yarın yapılacak toplantıda bunlara dair değerlendirmelerini yapmak üzere toplantıdan ayrıldı.

Lord Curzon, Londra'ya gönderdiği raporda bu günü ''Türklerle Rusların ortak eylemi sonucu bugün öğleden sonra düş kırıklığına uğradık.'' diye anlatmaya başlayacak '' Yarınki toplantı da böyle olursa İsmet Paşa ile görüşüp kendisine açıkça 'Boğazlar sorunu kapanmıştır;teklif edilen çözüm yolunu ya kabul edersiniz ya da bırakır gidersiniz' demek belki gerekebilir'' diyerek yarın rest çekebileceğini söyleyecekti.


2 Mart 2017 Perşembe

17.12.1922 İngilizler,Telgraf Şifrelerimizden Birini Çözdü!.İsviçre'de Türkiye Dostları Cemiyeti kuruldu.




İsviçre –Türkiye Dostları Cemiyeti 'nin düzenlediği
davette İsmet Paşa’ya  verdikleri altın madalyanın ön yüzü.

17 Aralık 1922 Pazar 
Konferansın gündemi ağırlaştıkça ve telgraf trafiği de buna paralel olarak arttıkça Türk tarafı için yeni sorunlar ortaya çıkmaya başlamıştı. Türk Heyeti' nin, Ankara ile haberleşirken mevcut olan Eastern ve Köstence hatlarından birini tercih etmesi gerekiyordu. Çoğunlukla Eastern yani Doğu hattını kullanmışlardı. Bir ara kısa süre için Köstence hattını da kullandılar. 


  • Köstence Telgraf Hattı; Romanya ve Köstence (Romanya'nın Dobruca bölgesinde, Karadeniz  kıyısında yer alan en büyük liman şehridir.) üzerinden Türkiye'ye geliyordu.Fransızların denetimindeydi.
  • Eastern Telgraf Hattı; Akdeniz üzerinden Türkiye'ye geliyordu. İngilizlerin denetimindeydi.
O dönemde şimdiki kripto makineleri olmadığı için kasalarda özenle saklanan kitap şifreleri kullanılıyordu. Bu kitaplarda gösterilen dört-beş rakam bir harfin karşılığı idi. Rakam gruplarının dizilmesi ile kelimeler, bu kelimeler ile cümleler oluşturuluyor ve telgraf metni ortaya çıkıyordu. Kapatılan telgraf, postane kanalıyla çekiliyordu. Kapatılan telgraf , eğer uğraşılırsa başkaları tarafından açılabilirdi ancak bunu yapmak çok uzun zaman alırdı. Yine de bu ihtimale karşı güvenliği arttırmak için -Arapça anlamı anahtar olan- ''Miftah'' denilen şifre anahtarları da sık sık değiştiriliyordu. 

Buna rağmen İngilizler, Türk şifre anahtarlarından birini çözmeyi ya da ele geçirmeyi başarmış olacaklar ki Gazi Mustafa Kemal imzasıyla Lozan'daki heyetimize gönderilen telgrafta şöyle söylenecekti; '' Şifrelerimizden birinin miftahının İngilizlerce elde edildiği veya çözüldüğü hakkında İstanbul'da Refet Paşa Hazretleri tarafından 14.12.1922 tarihli şifreli telgrafnamede bildirilmekte, söz konusu olan şifre miftahı değiştirilmiş ve yenisi ekte takdim edilmiştir Efendim. -TBMM Reisi Başkumandan (imza) Gazi M.Kemal''

Pazar günü tatil günü olduğu için resmi görüşme yoktu. Ancak bu çalışılmayacağı anlamına gelmiyordu. Rauf Bey'den gelen mesajlar okunup cevaplanacak, görüşme ve gelişmelere dair günlük rapor Ankara'ya gönderilecek ve sonra da özel görüşmeler yapılacaktı. İsmet Paşa, Amerikalılarla 'açık kapı politikaları ile ilgili' ,İngilizlerle 'yarın görüşülecek Boğazlar meselesi ile ilgili',Ruslar ile 'onların işleri alt komisyonda görüşmek istemeleri ile ilgili'  ve Fransızlarla 'Franszıların işgal masraflarından vaz geçeceklerine ancak Rusların yanında karşı teklif yapmamızı istemediklerine dair'  özel görüşmeler yapıldığını Ankara'ya bildirecekti.

Rauf Bey'in bildirdiğine göre ise ; İngilizler, aslında gönüllü asker olan ancak 'işçi kılığında' çok sayıda Rum ve Ermeni'yi İstanbul'dan Çanakkale'ye göndererek buradaki İngiliz kuvvetlerini takviye etmekle meşguldü. Hatta bunlardan beş tanesi, kapalı Müslüman kadınlara tecavüz etmiş,Türk evlerine zarar vermiş ve Mustafa Kemal'e hakaretler ederken Türk askerlerince yakalanmış. Bir tanesi İngiliz askerlerinin oturduğu eve kaçmış ve İngiliz polisince yakalanmış. İngilizler Ermenilerin kendi emrinde olduğunu söyleyip kendilerine teslim edilmesini isteyince Türk tarafı bunları kendisinin yargılayacağını söyleyip onların elindeki Ermeni'nin kendilerine teslim edilmesini istemişlerdi...Aslında kapitülasyonları işte bu yüzden kaldırmak istiyorduk. Çünkü kapitülasyonlara göre Türkiye'de suç işleyen yabancılar ya da onlara bağlı azınlıklar Türk makamlarınca tutuklanıp yargılanamıyordu. Ancak artık bu durum değişecekti.


Pazar gecesi İsmet Paşa, henüz o akşam kurulan Societe Suisse des Amis de la Turquie / İsviçre-Türkiye Dostluk Cemiyeti'nin verdiği baloya katıldı. İsviçreli Miralay/Albay Fonjellaz'nın başkanlığında toplanan derneğin Lozan Palas'da düzenlediği davetin sonunda biri Mustafa Kemal Paşa'ya verilmek üzere, diğeri İsmet Paşa'ya ait olmak üzere iki altın madalya verildi. Beşi bir yerde altından daha büyük çapta olan bu madalyaların bir tarafında “İsviçre Türk Dostları Cemiyeti” ibaresi ve 922 tarihi yazılı ve yan yana İsviçre ve Türkiye bayrakları bulunmakta idi. Arka tarafında “A Excellence Mustapha Kemal'' , diğerinde ise “A Excellence Ismet Pacha” ibareleri yazılıydı. 

Salonda İsviçre’nin her tarafından gelen bir çok kimseler toplanmıştı. Bunlar arasında Lozan valisi, Lozan merkez kumandanı, polis müdürü, İsviçre meclis azaları, nazırlar, üniversite hocaları, İsviçre ticaretine, sanayisine mensup kimseler, gazeteciler bulunmaktaydı. Özel olarak getirilen bir bando Türk marşını çaldı. Saat dokuz buçukta İsmet Paşa salona geldi ve başkan Fonjellaz tarafından hazır olanlara takdim edildi. Bu takdim merasiminden sonra Fonjellaz bir nutuk söyledi. Türkiye hakkında çok dostça cümleler kullandı. Ondan sonra İsmet Paşa söz alarak, İsviçrelilere teşekkür etti ve Türk davasını bir daha özetledi:

Türk milleti mukaddes davasının hayat dolu timsali olan reisine karşı gösterilen saygı ve takdirden dolayı iftihar duymaktadır. Bana gelince, lütfen verdiğiniz madalyayı, şerefli İsviçrelilerin ruh yüksekliğinin bir hatırası olarak iftiharla saklayacağım. Nazikâne kabulünüzden dolayı teşekkür ettiğim sırada giriştiğimiz sulh çalışmalarının şimdiki vaziyetinin ne merkezde olduğunu İsviçreli dostlarımıza bildirmeyi manevi bir borç sayarım.” İsmet Paşa’nın bu başlangıçtan sonra izah ettiği Türk davasının özeti, kendi cümleleriyle şu idi:
Milli ayaklanmamızın kati ve mesut neticesinden sonra istiklalimizi müdafaa uğrunda katlandığımız nihayetsiz fedakârlıklara ve memleketimizin sahne olduğu munzam tahribata rağmen sulh şartlarımız tarihimizin en karanlık günlerinde bahsedilen terki imkânsız asgari şartların tamamıyla aynıdır. Ahvalin bize müsait görünmesinden istifade ederek aşırı veya haksız isteklerde bulunmaya kalkmadık. İlk istediğimiz şey, Türklerin ezici bir çoğunlukla doldurdukları topraklarımızın mülki bütünlüğüdür. Bu noktada her ne şekil, isim ve bahane altında olursa olsun zerre kadar fedakârlığa muvafakat edemeyiz. Türkiye’de kalmış ekalliyetlere Avrupa’da son zamanlarda imzalanan muahedelerdeki bütün faydaları tatbik etmeye hazırız. Başkaca istisnai tedbirler kabulü hakimiyet hakkımıza kabul edilemeyecek surette halel getirir. Muhtelif unsurların hayat şartlarını bozar ve devlet içinde devlet teşkilatı vücuda getirmek suretiyle Türk hükümetinin nüfuzunu azaltır. Hiç bir Türk hükümeti bu gibi müdahaleleri kabul edemez. Saltanatın kaldırılması, Türklerin asrın icaplarına uygun bir varlık temin etmek için eskiden beri kökleşmiş ve köhne engellerden kurtulmak hususunda besledikleri kati azmin inkâr edilmez delilidir.
“Türk milleti siyasi, adli, iktisadi, hukuki münasebetleri beynelmilel kaidelere ve mukabelebilmisil esasına göre kati surette tayine azmetmiştir. Hiç kimse bu taleplerin aşırı olduğunu ve bu istekleri ileri sürmeye hakkımız olmadığını iddia edemez. Bunlar, bütün dünya kavimlerinin itiraf ve tecrübeleriyle sabit olduğu gibi bir milletin varlığı ve inkişafı için vazgeçilmesi imkânı olmayan şartlardır. Bu sözlerimin necip ve kahraman İsviçrelilerin kalbinde bir makes bulduğunu işitmekle bahtiyarım. Vatandaşlarıma karşı gösterdiğiniz alaka ve iyi hislerden dolayı sizlere bir daha teşekkür ederim.”

İsmet Paşa'nın ardından Prof Maurice Milloud ve Prof Eugene Pittard birer konuşma yaptılar.

1 Mart 2017 Çarşamba

16.12.1922 Lozan'da Fener Rum Patriği'nin durumu görüşülmeye başlandı.


Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet ve
Rum Ortodoks Patrikhanesi lideri II.Gennadios 



16 Aralık 1922 Cumartesi

26 gündür Lozan'da devam eden konferansta neler olup bittiğine dair TBMM'ye bir soru önergesi verilmişti. Rauf Bey bu önergeye bugün uzun ve detaylı bir biçimde cevap verdi. Bu güne kadar görüşülen konular ile ilgili tek tek bilgi verirken henüz önemli hiçbir meselede karara varılamamış olmasını söyledi. O günlerde muhalefet suçlayıcı değil,destekleyici bir tavır sergiliyordu.

Lozan'da ise Mübadele alt komisyonunda ''Patrik''in çıkarılması konuşuldu. İstanbul'daki Fener Rum Patrikhanesi yıkıcı çalışmalar yaptığı için Türkiye tarafından Misak-ı Milli sınırları içerisinden çıkarılmak isteniyordu. Katolik dünyası için Papa ne ise dünyadaki iki yüz elli - üç yüz milyon civarındaki Ortodokslar için de Patrik o kadar kutsal bir makamı temsil ediyordu. Ancak Patrikhane'nin ülke dışıns çıkarılması talebine diğer devletler karşı çıkıyordu. Bu görüşmeler ile ilgili İsmet Paşa, Ankara'ya şöyle bilgi verecekti; '' Patrik'in çıkarılması konuşuldu...Azınlıklar için aşırı isteklerde bulundular. Konferansı kapatabileceğimi duyurdum. '' Azınlıklar görüşmelerinde sürekli Ermeniler ile ilgili görüşme yapılmaya çalışılıyor, Türk tarafı da sert biçimde bu talebi görüşmeyeceğini dile getiriyordu. Ermeniler ise gerek basın, gerek müttefik devletler ile yaptıkları birebir görüşmeler ile kamuoyunda destek almaya çalışarak Türkiye aleyhinde şiddetli biçimde propaganda yapıyor ve Türk tarafı üzerinde baskı yaratabilmek için var güçleriyle çalışıyorlardı.

Lozan'da artık olağan hale gelmiş kulis çalışmaları kapsamında Ruslar, İsmet Paşa'nın ziyaretine geldi. Bu görüşme ile ilgili de Ankara'ya '' Ermeniler konusunda kendilerine tatminkar açıklama yaptım. Fransızlar ve Romenlerle Rusların ilişkilerini konuştuk. '' diyerek bilgi verecekti.

Fransızlar Türk delegeleri için akşam bir ziyafet verdiler. Lozan'da bu şekilde ülkeler arasında karşılıklı nezaket davetleri veriliyordu ve bu da onlardan birisiydi.



Patrikane Meselesi'nin 16 Aralık 1922'ye kadar olan kısmını hatırlayalım: 

Anadolu’nun işgalini Helenizm’in Anadolu’yu uygarlığa açma savaşının devamı olarak kabul eden Yunan Generalleri ve siyasetçileri Patrikhane’nin desteğini de almıştır. Fener Rum Patrikhanesi Yunan ordusunun ilerleyişini desteklemiş, başarılarını öven konuşmalar yapmıştır. Hatta Ortodoks Türklere çağrıda bulunan Patrikhane, Türkiye’nin Yunanistan’a verildiği ve Türk hükümetinin hiçbir çağrısına katılmamalarını ruhani liderleri olarak emretmiştir.


Mübadele sürecinde bu kapsamlı nüfus değişimine tabi olmak istemeyenlerden oluşan yeni bir sorun ortaya çıkmıştır. Her iki taraf da belirli bölgelerdeki nüfusu yerinde bırakmak için çaba sarf etmiştir. Yunanistan’ın İstanbul Rumlarının yerinde kalması talebi, Türkiye’nin de Batı Trakya Türklerinin yerinde kalması talebini doğurmuştur. Ayrıca Patrikhane mübadele dışı tutulan önemli kurumlardan birisi olmuştur. Bu iki coğrafi ve siyasi sorunun çözümünden sonra Türkiye’de evlilik yolu veya medeni durumları sebebiyle, meslekleri ve hizmetleri sebebiyle mübadele dışında tutulan Rum mübadillerin durumu da hukuki sorun olarak çeşitli düzenlemelerle çözülmeye çalışılmıştır. Ayrıca bunların yanında Ortodoks Türkler ve Ortodoks Arapların da mübadele dışında tutulmaları gündeme gelmiştir.

Lozan Konferansı’nda belirlenen meseleler ile ilgili komisyonlarda Patrikhane konusu Dr. Rıza Nur tarafından dile getirilmiş,İsmet Paşa (İnönü) da Patrikhâne’yi, Türkler ile Rumların kaynaşıp devlet içinde birlikte yaşamalarına engel olan bir unsur olarak gördüğünü ifade etmiştir.
İsmet Paşa’nın bu görüşü doğrultusunda Türk heyeti; Fener Rum Patrikhânesi’nin bütün organları ve kurallarıyla beraber İstanbul’dan çıkarılmasında ısrar etmiş, İstanbul’da Rum faaliyetlerinin merkezi olan Patrikhâne’ye dokunulmayacaksa bazı Rumların gönderilmesinin bir manasının olmayacağını ifade etmiştir.

Fransa temsilcisinin taraflara sunduğu; Patrikhâne sınırlı yetkilerle Bağımsız İstanbul Kilisesi olarak ve diğer Ortodoks kiliseleriyle ilişkisi kesilmiş bir şekilde İstanbul’da kalması ve Patrik’in Türk Hükümeti’nin uygun gördüğü adaylar arasından seçilerek, bütün çalışmalarının denetime tâbi tutulması şartlarını içeren teklifini her iki Hükümet temsilcisi de uygun görmüş ise de, daha sonra azınlık hakları üzerine verilen tasarılarda Patrikhanenin ayrıcalıklarının hâlâ korunuyor olması üzerine anlaşma sağlanamamıştır.

Popüler Yayınlar