31 Ocak 2017 Salı

19.11.1922 İtilaf Devletleri Konferans Başlamadan Aralarında Anlaştılar


(Sol başta) Lord Curzon/İngiltere, Mussolini/İtalya (ortada)
ve Poincare/Fransa (Sağda)

Poincaré ve Curzon Paris’te anlaştıktan sonra, 19 Kasım 1922 Pazar günü de Lozan’da Mussolini ile bir araya gelmişler ve bu defa üçü, Türkiye’ye karşı birlikte hareket etmek konusunda kesin bir anlaşmaya vardılar. Dayanışmalarını güçlendirmek için Müttefikler Birliği kurmuş oldular.

Aslında ortaya çıkan bu durum bir başka açıdan değerlendirildiğinde, İsmet Paşa’nın Lozan öncesindeki görüşmelerinin ve demeçlerinin, Türkiye’nin bazı konulardaki kararlılığının dünya kamuoyuyla paylaşılmasını sağlamasına karşın, kapitülasyonlara karşı olan tavrının anlaşılmasının da Fransızların İngiltere ile anlaşmasını kolaylaştırdığı ileri sürülebilir.

Rauf Bey ( Orbay )

İsmet Paşa, Ankara'ya (Başbakanlığa) Paris ziyaretini raporlarken Başbakan Rauf Bey'den Vahdettin'in İngilizlerin yardımıyla Malta'ya kaçtığı haberini alıyordu. Haber kısa zamanda Avrupa basınında da duyulacaktı.

18.11.1922 İngilizler de Fransa'yı Ziyaret Ediyor

Lord Curzon


18 Kasım 1922’de İsmet Paşa Paris’ten Lozan’a giderken, Curzon ise Londra’dan Paris’e geldi ve konferansta Türklere karşı ortak bir tavır belirlemek amacıyla Fransa ve İtalya temsilcileriyle bir toplantı yaptı.

Üçlü daha önce Fransa ve İtalya’ya iletilmiş olan Misak-ı Milli ile taban tabana zıt olan İngiliz muhtırasını madde madde görüştü. Bu görüşmeler sonunda İtilaf Devletleri, barış konferansı arifesinde Türkiye’ye karşı birleşik bir cephe oluşturmuş oldu.

Lord Curzon ve Mussolini’nin görüşecekleri Türkiye İstihbaratı tarafından da tespit edilmişti. İstihbarat Şubesi’ne ait bir yazıda İsmet Paşa’nın Lozan’a gitmek üzere hareket ettiği , Lord Curzon ve Mussolini’n de Pazar günü öğleden sonra görüşecekleri rapor edilmiştir.

Son Halife Abdülmecid Efendi

TBMM ise o esnada '' Vahdettin'den sonra kim Halife olacak? '' sorusuna cevap hazırlamakla meşgul idi. Sonunda TBMM, 18 Kasım 1922 itibariyle Vahdettin'in halifelik sıfatını kaldırarak yerine Abdülmecid Efendi'yi halife olarak seçmiştir.
                                                   

17.11.1922 Paris'den Lozan'a tekrar dönüş



17 Kasım 1922 Cuma günü, yoğun geçen Paris ziyaretlerinin ardından İsmet Paşa başkanlığındaki Türk heyeti yeniden Lozan'a dönmek için yola çıkar.

İsmet Paşa’ya Paris’te bulunduğu sırada yoğun bir ilgi gösterilmiştir. Demeçleri bütün Paris gazetelerinde yer bulmuştur.Böylelikle Türklerin Lozan konferansından beklentileri Fransız ve dünya kamuoyunun gündemine taşınabilmiştir. Anılarında belirttiğine göre, İsmet Paşa’nın, Paris’te bir taraftan resmi diğer yandan resmi olmayan görüşmelerde bulunması oldukça yararlı olmuştur.

Konferans için tekrar Paris’ten, Lozan’a döndüğünde, Fransızlar da dahil olmak üzere Avrupa diplomatlarının Türkleri tanımadıklarını anlamış ve bu konuda mutlaka bir şeyler yapılması gerektiği kanaatine varmıştır. Ayrıca İsmet Paşa’nın Paris’ten Heyet-i Vekile Riyaseti’ne gönderdiği telgraftan anlaşıldığı kadarıyla, kendisi İngilizlerin Türkiye’ye karşı besledikleri düşmanca duygulardan kurtulamadıkları ve konferansta İtilaf Devletleri arasında Türkiye aleyhine bir birlik oluşturmaya çalıştıklarının farkındadır.


Vahdettin Kaçıyor...

17 Kasım 1922 cuma sabahı saat 08’de Vahdettin, Sarayın Yıldız barakalarına açılan yan kapısından çıktı. Yanında on yaşındaki oğlu Ertuğrul, Basmabeyinci, Yâver Paşa, Zeki Bey ve maiyeti ile hizmetçilerinden beş kişi daha vardı. Kapının önünde Halife, İngiliz Muhafız Kıtası Kumandanı Albay Steele, Drogman Mr. Matthews, Teğmen Kendall tarafından karşılandı. Hava yağışlıydı. Etrafta pek az kimse vardı, Vahdettin ve yanındakiler iki kapalı ambulansa bindirildiler. Arabalar dikkati çekmeden Yıldız Sarayından ayrıldılar. Saat 8.30’da, Tophane’deki İngiliz üssüne inildi. Orada General Harrington, Kurmay Başkanı General Sir H…tings Anderson, Yüksek Komiser Vekili Henderson, Albay Bairri, Vahdettin’i karşıladılar ve hemen “Yıldırım” motörüne bindirilip “Malaya” zırhlısına götürdüler. Gemide, kaptan Payne ile İngilız Akdeniz Donanması Başkomutanı Amiral Sir Osmond Brock, Vahdettin’i karşıladılar.

Kaptan Kamarasına varılınca Yüksek Komiser Vekili Mr. Henderson, “İngiltere Kralı adına, Halifeye, İngiliz topraklarına hoş geldiniz” dedi, herhangi özel bir isteği olup olmadığını sordu. Vahdettin, İngiliz Kralına bir teşekkür mesajı yollanmasını istedi. “Tahtından vazgeçmediğini” söyledi. Nereye götürüleceğini sordu. “Malaya” gemisinin Malta’ya gideceği cevabı verildi. Vahdettin, geçici olarak Malta’ya razı oldu, fakat oraya gittiğinin gizli tutulmasını istedi. Basına yapılacak açıklamada Malta sözü geçmeyecek, diye, kendisine teminat verildi. Halife, basın bildirisinin de ancak öğleden sonra yayımlanmasını istedi. Bu isteği de kabul olundu. Vahdettin, geride bıraktığı ailesiyle yakınlarını İngiliz İşgal Orduları Başkumandanı General Harrington’a emanet etti. Harrington, elinden geleni yapacağı yolunda teminat verdi. Bu arada Vahdettin, akşamdan gemiye sığınmış olan Dr. Reşat Paşa’ya bir mektup dikte ettirdi. Mektupta, kendisinin “Vahdettin” emniyette olduğu Sarayda kalan ailesine haber veriliyordu. Halife bir de Malta’ya varınca yanına Türkçe bilen bir tercüman verilmesini rica etti. Bu konuşmalar on beş dakika kadar sürdü. 

Saat 9 sularında “HMS Malaya” zırhlısı demir aldı, İstanbul’dan Malta’ya doğru yollandı. Halife Vahdettin Efendi’nin İngilizlere sığındığı ve bir İngiliz savaş gemisine binip kaçtığı öğleyin farkedildi. İngiliz kaynakları haberi epeyce ayrıntılı olarak basına bildirdiler. Halifenin nasıl Harington’a başvurduğu, nasıl Saraydan alınıp gemiye götürüldüğü açıklandı. Şiddetli yağmur yüzünden kaçırmanın farkedilmediği ve olaysız geçtiği belirtildi. İngiliz haberinin sonunda, “Kemalistler şüphesiz İngilizlerin Halifeye baskı yaptıklarını ileri süreceklerdir, ama bunun aslı esası yoktur. İngiliz birlikleri onu muhafaza bile etmiyorlardı” deniyordu. Bu haber, hemen hemen aynı cümlelerle İngiliz, Fransız, İsviçre basınında çıktı. İngilizlerin, bu olayın ilerde yankıları olursa, sorumluluğu kendi üzerlerinden Kemalistlerin üzerine çevirmek istedikleri belliydi. İngiliz gazeteleri bunu biraz daha kuvvetlendirmek ister yönde yazılar yazdılar. Halifenin son Selamlık töreninde “patetik (?) gösterilere karşı cesur ve vakur” davrandığı, korkmadan törende bulunduğu, fakat 17 Kasım cuma günü öğleyin yapılacak Selamlık töreninde “hayatına kastedilmesinden korktuğu” ve bu yüzden kaçtığı yazıldı. Mustafa Kemal Paşa ile Ankara Hükumetinin ilerde Vahdettin’i yargılamak istedikleri yolundaki haber de kaçış sebebi olarak gösterildi.





16.11.1922 Paris'de Görüşmeler Poincare ile Devam Ediyor





Palais de l'Élysée / Elysee Sarayı Paris

































İsmet Paşa, 16 Kasım 1922 Perşembe günü Paris’te Fransa Başbaşkanı Raymond Poincaré ile yaptığı görüşmede kendisine ana hatlarıyla şunları söylemiştir.

“Barışın gecikmesi Türkiye’nin ıstırabına ve beklenmedik olayların çıkmasına sebep olur. Ne harp ve ne de barış olan bugünkü duruma bir an önce son vermek gerekir.
  1.  Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin siyaseti Misakı Millî’ye ve akdedilmiş antlaşmalara dayanır. Bu kavram içinde sözleşmelerle Ankara anlaşması da yürürlüktedir. 
  2.  Kapitülasyonların kesin olarak kaldırılması Türkiye’nin hayat ve bağımsızlığının ana koşuludur. Bu konuda hiçbir fedakârlık kabul edilemez. 
  3.  Konferansta Türk istekleri ve özellikle kapitülâsyonlar konusunda Fransa’nın, Türkiye’yi destekleyeceğini umuyoruz.
  4. İngilizlerin muhtırası ve isteği üzerine, Türk delege Heyetinin, müttefikler arası önceden kararlaştırılmış maddeler karşısında bulundurulması ihtimali, Türkiye ve onun temsilcileri üzerinde olumsuz bir etki yaratır
Mustafa İsmet İnönü

İsmet Paşa’nın aktardığına göre, ikilinin görüşmesi sırasında kapitülasyonlar konuşulurken aralarındaki gerilim artmıştır. Çünkü kapitülasyonlar İtilaf Devletleri’ni tedirgin eden en önemli konuydu. Türkiye’de kapitülasyonların kaldırılmasının kötü örnek olacağı ve bu işin Çin’e kadar bütün Doğu milletlerini harekete geçireceğini düşünüyorlardı.

İsmet Paşa’nın “Bu kapitülasyonlar bizim için baş meselelerden birisidir. Bu hallolmadıkça sulh olmaz” sözüne karşılık Poincaré, “Canım bunun için sulh geri kalmaz. Geçici, bir yardımcı şekil elbette buluruz” demiştir. İsmet Paşa anılarında, görüşmenin bir tartışmaya dönüştüğünü ve Poincaré’nin mali kapitülasyonların kaldırılmasına taraftar olurken adli kapitülasyonların kaldırılmaması konusunda direndiğini belirtmiştir.

İsmet Paşa’nın, Poincaré ile yaptığı görüşme Türk basınında da yer bulmuştur. İkdam ve Vakit gazetelerinde İsmet Paşa’nın, görüşmelerinde Poincaré’ye ertelemenin sakıncalarını anlattığı ve bu konuda uyarılarda bulunulduğu belirtilirken,İleri gazetesinde de Suphi Nuri (İleri) Bey Fransızların Türkleri iyi tanıdığını söyleyerek, barış görüşmeleri sırasında Fransızlardan ümitli olunduğunu ifade etmiştir.


İsmet Paşa’nın, Poincaré ile görüştüğü gün, İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon da özel bir kuryeyle ve ivedilikle Paris’e muhtıra yollamış ve böylelikle bu görüşmeden İngiltere aleyhine bir sonuç çıkmasını önlemeye çalışmıştır. Muhtırada, konferans sırasında Türkiye ile konuşulacak olan konular, Batı Trakya, Trakya Sınırı, Boğazlar, Kapitülasyonlar şeklinde 11 madde olarak sıralanmış ve bu konularda İngiltere’nin düşüncelerinin ne olduğu belirtilerek Fransa’nın desteği istenmiştir. Burada dikkat çeken konu ise belirtilen hususlarda İngiltere’nin Misak-ı Milli ile taban tabana zıt düşünüyor olmasıdır.


İsmet Paşa, Poincaré ile görüşmesinden sonra Paris’teki bütün basın temsilcilerini Crillon Oteli’ne çağırarak bir basın toplantısı yapmıştır. Toplantıda, Türkiye’nin barış istediğini, kapitülasyonların kaldırılması konusunda kesin kararlı olunduğunu ve asla geri adım atılmayacağını ve bağımsızlığın mutlak bir şekilde elde edilmek istendiğini belirtmiştir. Bu arada Türkiye’nin ve İngiltere’nin, Fransa’ya karşı takındığı tutumu, her iki devletin de Fransa’yı kendi yanında tutma, bir başka deyişle kazanma çabası olarak değerlendirmek mümkündür.


Paul Painlevé 
İsmet Paşa, Poincaré ile görüştüğü günün akşamı, Mösyö Franklin Bouillon ve Fransız Savunma Bakanı Painlévé tarafından yemeğe davet edilmiştir. Bouillon, İsmet Paşa’nın daha önceden tanıdığı bir devlet adamıydı. Kendisiyle Ankara İtilafnamesi’nden sonra cepheyi ziyareti esnasında ve Mudanya Mütarekesi görüşmeleri sırasında karşılaşmıştı. Yemek sırasındaki görüşmenin ana konusunu, İsmet Paşa’nın, Poincaré ile yaptığı görüşme ve Poincaré’nin kapitülasyonların kaldırılmasına yönelik direncini anlatması oluşturmuştur. Konuşma sırasında, İsmet Paşa’nın, Poincaré’nin bu konudaki ısrarının nedenini anlayamadığını söylemesi üzerine, Boullion kendisine, Türklerin davasının Fransa’da devlet adamları tarafından halen tam olarak algılanamadığını, bu nedenle konferansı kesintiye uğratmadan, inatla, kararlı ve sabırlı bir şekilde Türklerin isteklerinin ne olduğunun anlatılması gerektiğini tavsiye etmiştir.


İsmet Paşa, 16 Kasım’da Fransa Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı ile de görüşmüştür. Müsteşar görüşme sırasında söyleyeceklerinin kişisel düşünceleri olduğunu belirttikten sonra, barışın mutlaka sağlanacağını, ancak ilk görüşmelerin zor geçeceğini ve bundan etkilenmeyerek Türkiye’nin davasının soğukkanlılıkla savunulması gerektiğini tavsiye etmiştir. İsmet Paşa’nın soruları üzerine de ne Boğazlar ne de diğer konular hakkında bir güçlük yaşanmayacağını sözlerine eklemiştir. Müsteşar ayrıca İtilaf Devletleri’nin konferansa bir proje ile gelmeyeceklerini ve konferansta anlaşmanın karşılıklı müzakerelere bırakılacağını belirtmiştir. Ancak Türkiye’nin de önceden belirlenmiş bir projeyi masaya koymaması veya bunu kabul edin ya da biz müzakereyi bırakacağız dememesi gerektiği üzerinde durmuştur. İsmet Paşa’nın Türk isteklerinin rahatsızlık yaratacak düzeyde olmadığını ve pazarlık esasının hoş görülmeyeceğini belirtmesi üzerine de bu düşünceye katıldığını, ancak konferansta başarı sağlanmasının karşılıklı anlayış ve fedakârlığa bağlı olduğunu söylemiştir.

İsmet Paşa, Crillon Oteli’nde düzenlediği basın toplantısından ayrı olarak Paris’in etkin yayın organlarından biri olan Le Temps gazetesine de özel bir demeç vermiştir. 16 Kasım’da yayınlanan demecinden anlaşıldığı kadarıyla, Fransızlara güvence vermek ve onları Türkiye’nin yanında tutmak isteyen İsmet Paşa, gazeteye verdiği demecinde, yine Misak-ı Milli’nin Türkler açısından görüşmelerde temel alınacağını belirterek Türklerin barışçı ve barıştan yana olduğunu, Fransa’ya karşı bir düşmanlık beslenmediğini, aksine Türklerin isteklerinin sağlanması konusunda Fransa’ya çok fazla güvenildiğini söylemiştir.
Baron Romano Avezzano

İsmet Paşa, Paris’te bulunduğu sırada İtalyan Büyükelçisi Baron Avezzana ile de görüşmüştür. İtalyan Büyükelçisi de konferansta büyük güçlükler yaşanabileceğini, kendilerinin İtilaf Devletleri’nden ayrı hareket etmeyeceklerini söylemiş buna karşın görüşmelerin bir sonuca ulaşacağını da belirtmiştir. İsmet Paşa da büyükelçiye İtalya ile ayrıca anlaşılabileceğini ve İtalya’nın menfaatlerinin göz ardı edilmeyeceğini ve büyükelçinin isteği üzerine bunu hükümetine bildirebileceğini söylemiştir.




Vahdettin İngilizlerden Sığınma Talep Ediyor

16 Kasım 1922 sabahı Mehmet Vahdettin’in kendi elyazısıyle yazılmış iki satırlık şu mektubu General Harington’a iletildi: 

'' Dersaadet İşgal Orduları Başkumandanı General Harington Cenablarına İstanbul’da hayatımı tehlikede gördüğümden, İngiltere Devleti Fehimesine iltica ve bir an evvel İstanbuldan mahallı ahıra naklimi taleb ederim efendim. 
16 Teşrinisâni 1922 
Halifei Muslimin (İmza) 
Mehmed Vahideddin '' 

Son Padişah Vahdettin, İngilizlerden iltica/sığınma talep ediyordu...


Ertesi gün cuma idi. Halifenin Selâmlık töreninde bulunması gerekiyordu. Vahdettin bunu göze alamazdı. Törenden önce kaçmaya karar verdi. Halifenin yazılı mektubunu da aldıktan sonra General Harrington hemen kaçırma hazırlıklarını tamamladı. Ertesi sabah için her şey hazırdı.






27 Ocak 2017 Cuma

15.11.1922 İsmet Paşa'nın Paris'de Yaptığı Görüşmeler

Paris'deki Lyon Tren Garı
İsmet Paşa ve beraberindekiler, trenle, dokuz saat kadar süren bir gece yolculuğundan sonra,15 Kasım 1922 Çarşamba sabahı saat 06.35'te Paris'in Lyon garına vardılar. Türkiye'nin Paris Mümessilliği personeli ve bazı Türk vatandaşları tarafından karşılandılar. 


Paris ziyaretinde konaklamaları için Paşa'ya ve yanındakilere Crillon Oteli'nde yer ayrılmıştı. 

http://www.crillon.com/en/






Uşi Anlaşması için Osmanlı ve İtalyan delegeler:
(soldan sağa) Pietro Bertolini, Mehmet Nabi Bey,
Guido Fusinato, Rumbeyoglu Fahreddin, Giuseppe Volpi.
Oradan Mümessilliğe gidildi. Mümessillik binası, eski Osmanlı Büyükelçiliği binasıydı. Ankara Hükumeti Mümessilliği buraya 15 gün önce (Saltanatın kaldırılması üzerine) yerleşmişti. Aslında bir yıl önce Ankara Mümessilliği Mustafa Kemal Paşa'nın emriyle bu binaya yerleştirilmek istenmiş, fakat bu istek o zamanki İstanbul Hükumeti tarafından reddedilmişti. Ancak Büyük Zaferden ve Osmanlı Hariciyesinin kaldırılmasından sonra,Osmanlı Murahhası Mehmet Nabi Bey binanın anahtarlarını  Ankara   Hükumeti Mümessili Ahmet Ferit (Tek) Bey'e  teslim etmişti. 


Söz Mehmet Nabi Bey'e gelmişken bir bilgi daha vermek gerekiyor. Yukarıdaki resimde,1912 yılında Lozan'ın Ouchy (Biz Uşi diyoruz.) semtinde İtalya ve Osmanlı arasında yapılan anlaşmanın imzalandığı an görülüyor. İtalya ve Osmanlı arasında yapılan anlaşmaya İtalyanlar Lozan Anlaşması,biz Türkler Uşi anlaşması diyoruz. Bizim Uşi dememizin nedeni 1923'de Lozan'da imzaladığımız anlaşma ile karıştırmayı önlemek. Peki, Mehmet Nabi Bey'in Osmanlı adına imzaladığı  Uşi Anlaşması'nın en önemli maddelerinden birisi nedir? Osmanlı Ege'deki 12 adayı İtalyanlara bıraktı...

Dr. Nihat Reşat (Belger) 
Tekrar Paris'deki İsmet Paşa'ya dönecek olursak;Paşa,elçilikte ziyaretleri kabul ediyordu.  Paris'te İsmet Paşa'yı ilk gören ve ziyaret boyunca yanından ayrılmayan Dr. Nihat Reşat (Belger) Bey oldu. Ölüm yatağında Atatürk'ün başucunda bulunan Doktor Nihat Reşat Bey, Kurtuluş Savaşı yıllarında Paris'teydi. Savaş yıllarındaki tedavi hizmetleri dolayısıyla Fransızların güvenini, takdirini kazanmıştı. Savaş yıllarında Ankara'nın adeta yarı resmi temsilcisi gibi çalışmıştı. Kendisine çeşitli özel görevler de verilmişti. Büyük Zaferden hemen sonra, Mudanya Mütarekesi arifesinde de özel görevle Londra'ya yollanmıştı. İngiliz devlet adamları, siyasi partiler ileri gelenleri ile görüşmeler yapmıştı. Resmi sıfatı yoktu ; ama kendisine Ankara Hükumetinin Londra Temsilcisi gözüyle bakanlar vardı.İsmet Paşa, Dr. Nihat Reşat Bey'den, İngiliz politikası hakkında bilgiler aldı ; Paris'te onu, Ferit Bey ile birlikte yanında bulundurdu..

Dr. Nihat Reşat Bey'den sonra, M. Franklin-Bouillon da İsmet Paşa'yı ziyaret etti. TBMM Hükumeti ile Fransa arasında Ankara Antlaşması'nı imzalamış olan M.Franklin-Bouillon, Kurtuluş Savaşında Türk-Fransız yakınlaşmasının başlıca mimarlarındandı. Ankara Anlaşması, Türkiye tarihinde Büyük Millet Meclisi'nin ilk kez bir İtilaf Devleti tarafından resmi olarak tanınmış olmasını sağladığı için ayrıca önemli bir belgedir. Franklin Bouillon'un ziyareti ile ertesi gün İsmet Paşa'nın Başbakan Poincare ile yapacağı görüşmenin hazırlığı yapılmıştı.

Franklin Bouillon,bu görüşmeden sonra İsmet Paşa'yı o zamanki Fransa Milli Savunma Bakanı'nın olduğu Painleve ve aynı zamanda Fransa Maliye Bakanı'nın olduğu bir öğle yemeğine davet etti.İsmet Paşa'ya  yaveri Atıf Bey eşlik ediyordu. Bu yemekte Türk ordusunun kahramanlığından ve Türk milletinin fedakarlıklarından bahseden Fransızlar, Türk heyetinin kendileriyle ilgili konularda görüşlerini öğrenmek için çok çaba sarfettiler. Ancak İsmet Paşa onlara duymak istediklerini söylemedi. Ketum davrandı.



Mösyö Franklin Bouillonn ve İsmet Paşa'nın
Türkiye günlerinden bir resmi. 

Çok ilginç şeyler oluyordu. Fransa,Türkiye ile özel iletişim kurunca bu durumdan İitilaf Devletleri'nden müttefiki İngiltere çok rahatsız olmuştu. Paris'e, Türkiye Dışişleri Bakanı'nın kendisi, İngiltere Dışişleri'nin de muhtırası aynı gün gelmişti. İsmet Paşa Lozan'a döndükten sonra,büyük konferansın başlamasına sadece bir gün kala Lord Curzon da İngiltere adına Paris'i ziyaret edecekti. 


 Gazeteler Türk Başdelegesi'nin gelişiyle İngiliz muhtırası haberlerini aynı sütunlarda, hatta aynı başlık altında veriyorlardı. La France adlı akşam gazetesinin başlığı, "İsmet Paşa Paris'te - Lord Curzon müttefiklere bir muhtıra yolladı" şeklinde idi. 



Gazetede İsmet Paşa'nın şu demeci yer alıyordu :
"Lozan'da Müttefiklerin bir çeşit ültimatomu ile karşılaşacaksak ve bazı haklı milli emellerimizi müzakere edip tanıtamayacaksak bizi (buraya) getirmeye lüzum yoktu..
"Ankara Hükumeti, mutlak bağımsız bir Türkiye kurmak istiyor : Himayesiz ve özellikle kapitülasyonsuz..
"Bulgaristan, Sırbistan, Çekoslovakya gibi, biz de neden tam bağımsız bir devlet olmayalım ? Komşularımızda yabancılar, yerli kanunlara uyarak, serbestçe ticaret yapabiliyorlar. Türkiye'de neden başka türlü olması isteniyor ?..
"Boğazlar konusunda hiçbir ciddi güçlük yoktur. Şu şartla ki, saldırı halinde İstanbul'u etkin biçimde savunabilecek durumda olalım. 
"Adil bir barış yapmak kolaydır. Yeter ki, Türkiye'nin büyük bir siyasi evrim geçirdiği ve bundan böyle kendi kaderine hakim olmak kararında olduğu gerçeği kabul edilsin.."




İ


26 Ocak 2017 Perşembe

14.11.1922 Ermenilerin suikast yapma ihtimalini bile bile Türk Heyeti, Paris'e gidiyor.




Paris'in sembolü Eyfel Kulesi



14 Kasım 1922 Salı günü, İsmet Paşa Ankara'ya gerekli bilgilendirmeleri aşağıdaki şekilde yapacaktı;

''Konferansın 20 Kasım tarihine ertelendiğini bildirdiler. Bu arada istersem Paris'i ziyaret edebileceğim söylendi. Curzon ve Poincaré'den birer telgraf  geldi. Konferansın ertelenmesinden dolayı özür diliyorlar. Paris'e gidiyorum. İngilizler, Müttefikler arasında görüş birliği istiyorlar '' 

 sonra Lozan'da bulunan Türk Heyeti'nin Paris'e gitmesi için önünde bir engel kalmamıştı...

14 Kasım 1922 Salı akşamı Başdelege İsmet Paşa, Paris temsilcisi Ahmet Ferit Bey, heyetin Genel Sekreteri Reşit Saffet Bey(Atabinen), Hukuk Danışmanı Münir Bey(Ertegün), Askeri Danışman Yarbay Tevfik Bey(Bıyıkoğlu), Yaver Binbaşı Atıf Bey(Esenbel) ile birlikte saat 21.10'da hareket eden tren ile Fransa'ya doğru yola çıkacaklardı.


İsmet Paşa'nın, not defterine aldığı kısa ve düzenli notları yıllar sonra iki cilt halinde yayınlanan 'Defterler' inde o güne dair, aşağıdaki şekilde notlar yer alıyordu;

'' Ferit Bey ile sabah 3'e kadar oturduk.
   Paris'e gitmeye karar...
   Madam Gaulis ile mülakat.
   Roma'dan telefon..Ermeniler, suikast için hazırlanmışlar.
   Öğleden sonra, müşavirlerle içtima. ''

Lozan'a geleli henüz bir kaç gün olmuştu. Aldıkları haber, Ermenilerin kendilerine de suikast hazırlığı yaptığıydı..

Geçen yıl 15 Mart 1921'de, sabah saatlerinde, Berlin'deki evinden çıktıktan 100 metre sonra, yirmi dört yaşındaki Ermeni Sogomon Tehlerian, ensesine iki kurşun sıkarak Enver Paşa'yı sokak ortasında kalleşçe şehit etmişti. Olaydan sonra yakalanıp mahkemeye çıkarıldığında suçunu itiraf etmesine rağmen akli dengesi yerinde olmadığı gerekçesiyle serbest bırakılmıştı. Bize göre adi bir katil, Ermenilere göre bir kahraman olan Tehlerian, bir müddet Yugoslavya'da yaşadıktan sonra Amerika'ya San Fransisco'ya göç etmiş ve burada ölmüştü. Mezarı mermer bir anıt haline getirilerek üzerine bir de altından kartal kondurulacaktı. Enver Paşa'nın naaşı ise Almanya'da bir mezarlığına defnedilecek, 1943 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile anavatana, Şişli'deki Abide-i Hürriyet Şehitliği'ne getirilecekti.


5 Aralık 1921'de Roma'da eski sadrazam (Osmanlı'daki karşılığı bildiğiniz gibi başbakan) Said Halim Paşa, saat 16.00 sularında, yanında koruması Tevfik Azmi Bey ile birlikte at arabasıyla konağına dönerken Estaki Sokağı’nda, Ermeni Arşavir Şıracıyan tarafından tek kurşunla öldürüldü. Şıracıyan olay yerinde yakalanmadan kaçmayı başardı. Katil Şıracıyan'ın cinayetlerinin devamını Soner Yalçın'ın Hürriyet'de 4 Şubat 2007'de yazdığı köşesinden  okuyalım ; 

Ve tarih 17 Nisan 1922, Berlin. Terörist Arşavir Şıracıyan katliam yaptı.

 '' Terörist arkadaşlarıyla birlikte günlerdir peşinde oldukları, Teşkilatı Mahsusa’nın iki kurucusu Dr. Bahaeddin Şakir ve Emniyet Müdürü Cemal Azmi’nin izini buldular.

KURŞUN YAĞMURU

Gece misafirliğinden dönen İttihat ve Terakki’nin önde gelen isimlerinden Resuhi Bey, Cemal Azmi, karısı, annesi, kızı, büyük oğlunun nişanlısı, Dr. Bahaeddin Şakir, eşi ve 13 ay önce eşi Sadrazam Talat Paşa’yı yine Berlin’de Ermeni terörüne kurban veren Hayriye Hanım olmak üzere dokuz kişi kurşun yağmuruna tutuldu.

Hayriye Hanım, katil Şıracıyan’ın üzerine atılıp yüzünü tırmaladı ama yine de Dr. Bahaeddin Şakir ve Cemal Azmi’nin şehit olmasını engelleyemedi...

Arşavir Şıracıyan yine yakalanmadı; dört ay sonra Viyana ve Sofya üzerinden İstanbul’a geldi. Ancak fazla kalamadı; Mustafa Kemal ve askerlerinin İstanbul’a gelmesinin ardından terörist arkadaşlarıyla birlikte Fransa’ya kaçtı.

Ve bir daha Türkiye’ye dönemedi... ''


İttihat ve Terakki'nin diğer paşaları gibi Cemal Paşa da Osmanlı'nın I.Dünya Savaşı'nda yaşadığı hezimetinin ardından yurt dışına kaçmıştı. 21 Temmuz 1922’de Tiflis'te Karakin Lalayan ve Sergo Vartanyan adlı iki Ermeni komitacı tarafından öldürülecekti.

Cemal Paşa cinayetinden yaklaşık dört ay sonra, Ermenilerin hedefinde Lozan'a gelen Türk Heyeti vardı.


25 Ocak 2017 Çarşamba

13.11.1922 Tekirdağ'ın Kurtuluşu



   

13 Kasım 1922’de İsmet Paşa’nın konferansın ertelenmesine yönelik tepkileri sürmüş ve yabancı muhabirlere, İtilaf Devletleri’ni suçlar bir şekilde demeçler vermeye devam etmişti. Demecinde, barış yapılmasını herkesten çok isteyenin Türkiye olduğunu ve yıllardan beri bunun mücadelesini verdiğini özellikle belirterek, Türk Heyeti'nin kararlaştırıldığı gibi konferansa tam zamanında geldiğini, ancak karşısında muhatap olacak hiç kimseyi bulamadığını söylemiştir. Ayrıca Türk milletinin yıllardan beri barış için mücadele ettiğini, silahlı mücadele yapılmasının tek gerekçesinin de aslında barışı sağlamak için olduğunu, ancak bunun kolay olmadığını; şu anda Türk topraklarının yanmış ve yakılmış bir halde bulunduğunu; Türkiye’de yaşayan yabancıların can ve mal güvenliklerinin tehlikede olmadığını; Fransızca eğitimin kaldırılmadığını; Türk milletinin tek temsilcisinin TBMM olduğunu ve halifenin siyasi bir yetkisinin olmadığını vurgulamıştı.

İsmet Paşa aynı gün Le Matin ve La Tribune de Genéve gazetelerine de ayrı ayrı demeçler vermiş ve Reuter Ajansı’nı kabul etmişti. La Tribune de Genéve muhabiri M. Tony Roche ile yaptığı görüşmede konferansın ertelenmesi üzerinde durarak, ertelemenin kendisine henüz resmi bir şekilde bildirilmediğini ve İtilaf Devletleri’nden bu konuda bir açıklama beklediğini dile getirmiştir. Ayrıca Türkiye’nin barışı içtenlikle isteyen taraf olduğuna da değinmiş ve yeniden başlayacak bir savaşın özellikle Avrupa için büyük sıkıntı yaratacağını söylemişti.

Türk heyeti konferansın ertelenmesine sert tepki vermesine karşılık, İtilaf Devletleri’nin ertelemeden dolayı özür dilemeleri heyetimizi rahatlatacaktı. Görüldüğü gibi, İsmet Paşa konferansın ertelenme olasılığına rağmen, kararlılıkla Lozan’a gitmiş ve verdiği demeçlerde de barışı samimiyetle isteyen tarafın Türkiye olduğunu sürekli olarak vurgulamıştı. Böylelikle İtilaf Devletleri temsilcileri üzerinde baskı kurmaya, savaştan bıkmış durumdaki İtilaf Devletleri’nin kamuoylarına Türkiye’nin gerçekten barışı istediği yolunda gerekli mesajları vermeye ve Türkiye lehine bir hava yaratmaya çalışmıştı.


Bu esnada Türkiye'de de güzel gelişmeler yaşanmaktadır; Çorlu 1 Kasım, Malkara ve Hayrabolu 14 Kasım, Muratlı 2 Kasım, Çerkezköy, Saray ve Marmara Ereğlisi 30 Ekim, Şarköy 17 Kasım tarihlerinde Yunan işgalinden kurtuldular. 22 Kasım 1922'de de Tekirdağ, Yunan işgalinden kurtuldu. 

24 Ocak 2017 Salı

TBMM Lozan Talimnamesi ve Kongreler ve Misak-ı Milli ve Serv Antlaşması



Lozan Barış Görüşmeleri'ne katılan heyetimize, Büyük Millet Meclisi tarafından, görüşmelerde yol göstermesi amacıyla, yetki ve sınırlarını düzenleyen bir talimatname hazırlanmıştı. Mustafa Kemal Paşa’nın ve Ankara hükümet üyelerinin imzasını taşıyan bu talimatname 14 maddeden oluşmaktaydı. Talimatname şöyle idi:

1-Doğu Sınırı; Ermeni yurdu söz konusu olamaz. Olur ise görüşmeler kesilecektir.(Kırmızı çizgimiz.)

2-Irak sınırı; Süleymaniye, Kerkük ve Musul sancakları istenecektir. Konferansta bundan farklı olarak ortaya çıkacak güçlükler için Bakanlar Kurulu’ndan talimat alınacaktır. Petrol vesaire imtiyazları konusunda İngilizlere bazı ekonomik çıkarlar sağlanması görüşülebilir.

3-Suriye sınırı; Bu sınırın düzeltilmesine olanaklar elverdiğince çalışılacak ve bu sınır şöyle olacaktır: Resi İbn-i Hayn’dan başlayarak Harm, Müslimiye, Meskene ve sonra Fırat yolu Dirizor, çöl ve nihayet Musul Vilayeti güney sınırına ulaşır. 

4-Adalar;  Duruma göre davranılacak. Kıyılarımıza pek yakın meskûn olan ve olmayan  adalar derhal ülkemize katılacak, bu konuda başarı sağlanamazsa Ankara’ya sorulacak.

5-Trakya sınırı; 1914 sınırının elde edilmesi için uğraşılacak.

6-Batı Trakya; Misak-ı Milli maddesi uygulanacaktır.(Halk oylaması -Plesibit- istenecek.)

7-Boğazlar ve Gelibolu yarımadası; Yabancı askeri kuvvet kesinlikle kabul edilemez. Bu nedenle görüşmelerin kesilmesi gerekirse, kesilmeden önce Ankara'ya bilgi verilecek.

8-Kapitülasyonlar; Kesinlikle kabul edilemez. Gerekirse görüşmeler kesilir.(İkinci, kırmızı çizgimizdir.)

9-Azınlıklar; Esas, mübadeledir. (Nüfus değişimi savunulacaktır.)

10-Duyun-u Umumiye (Osmanlı Borçları); Türkiye’den ayrılan memleketlere dağıtımı, Yunanlılara devri, yani tamirata karşılık tutulması, olmadığı takdirde 20 yıl ertelenmesi gerekir. Düyun-u Umumiye İdaresi kalmayacaktır.(kaldırılacaktır) Güçlükler çıktığı takdirde Ankara’ya sorulacaktır 

11-Ordu ve Donanma; Bu konularla ilgili sınırlandırma kabul edilmeyecektir.

12-Yabancı kurum ve kuruluşlar: Türk yasalarına dahil olacaklardır.

13-Bizden ayrılan ülkeler; Türkiye’den ayrılan memleketler için Misak-ı Milli’nin özel maddesi yürürlüktedir.

14-Cemaatler ve İslam Vakıflar Hukuku; eski antlaşmalara göre düzenlenecektir. 



ÖNEMLİ HATIRLATMALAR:



İzmir'in işgalinden dört gün sonra, 19 Mayıs 1919'da, milli mücadele için Anadolu'ya giden Gazi Mustafa Kemal, Amasya Genelgesi ile yaptığı çağrıda, I.Dünya Savaşı’ndan sonra işgale uğrayan Türk topraklarını kurtarmak ve Türk milletinin bağımsızlığını sağlamak için çareler aramak amacıyla seçilmiş ulus temsilcilerinin bir araya gelmesi gerektiğini vurgulamıştı. Ardından Doğu Anadolu Müdafa-i Hukuk Cemiyeti'nin planladığı Erzurum Kongresi'ne katılacaktı. Mustafa Kemal başkanlığında, 4 Eylül 1919 - 11 Eylül 1919 tarihleri arasında yapılan Sivas Kongresi’nde alınan kararlar, daha önce gerçekleştirilen Erzurum Kongresi kararlarını genişleterek tüm ulusu kapsar bir nitelik kazandıracak ve yeni Türk Devleti’nin kuruluşuna temel oluşturacaktı.

Sivas Kongresi'nde Alınan Kararlar :

• Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, parçalanamaz.
• Her türlü işgal ve müdahaleye karşı, millet birlik olarak kendisini müdafaa ve mukavemet edecektir.
• İstanbul Hükümeti, dışarıdan gelecek bir baskı karşısında memleketimizin herhangi bir parçasını terk mecburiyetinde kalırsa, vatanın bağımsızlığını ve bütünlüğünü temin edecek her türlü tedbir ve karar alınmıştır.
• Kuvayı Milliye’yi tek kuvvet tanımak ve milli iradeyi hakim kılmak esastır.
• Manda ve himaye kabul olunamaz.
• Aynı gaye ile milli vicdandan doğan cemiyetler “ Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti “ adı altında birleştirilmiştir.
• Milletimiz çağdaş gayelerin büyüklüğüne inanır ve teknik, sınai ve iktisadi durumumuzu ve ihtiyacımızı takdir eder.
• Mukaddes maksadı ve umumi teşkilatı idare için kongre tarafından bir Heyet-i Temsiliye seçilmiştir.

Anadolu'da bu önemli kararların alındığı dönemde İstanbul yönetiminin siyasi ağırlığı halen devam ediyordu. Bundan dolayı, Sivas Kongresi, vatanın kurtuluşu için bir an önce Meclis'i Mebusan'ın toplanmasını padişaha bildirilmesine karar vermişti.
Misak-ı Milli (Ulusal And) ile Ortaya Konulan Şartlar :

Sivas Kongresi kararına uygun olarak son Osmanlı Meclis-i Mebusan'ı 12 Ocak 1920'de İstanbul'da toplandı. Ancak, Meclisdeki vatanseverler, -bütün çabalarına rağmen- padişahın egemenliğine dayalı sistemin ortam ve alışkanlıklarını yok edemediler. Bu durum, Meclis-i Mebusan'a bağlanan son ümitleri de yıktı. Yine de anayasal nitelikte önemli bir karar alınabildi. 28 Ocak 1920 tarihli bu karar, "ulusal and " anlamına gelen "Misak-ı Millî " idi. Temel ilke olarak, "vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü" vurgulanıyordu. Misak-ı Milli, özetle şöyledir :

Osmanlı Meclis-i Mebusanı üyeleri barışa kavuşmak için şu vazgeçilmez şartları ileri sürerler :

• Dünya Savaşının bitiminde imzalanan Mütareke Antlaşmasının çizdiği sınırlar içinde, din, ırk ve asılca birlik oluşturan vatandaşların oturduğu yerler hiçbir biçimde yurttan kopartılamaz.
• Osmanlı Saltanatının ve Halifeliğin merkezi İstanbul’un güvenlik içinde bulunması şartı ile Boğazlar açılabilir. Daha önce bizden ayrılan Batı Trakya'da, Mütareke sınırları dışında tutulmak istenen Kars, Ardahan ve Batum'da halk oyuna başvurulması gerektir.
• Osmanlı Devletindeki Arapların çoğunlukta olduğu yerlerde de halk oyuna gidilmelidir.
• Bağımsızlığımızı sınırlayacak siyasî, ekonomik hiç bir antlaşma kabul edilemez.
• Bu şartlar kabul edilmezse barış yapmak imkânsızdır. 


Meclis-i Mebusan'da alınan ve ilan edilen Misak-ı Millî kararı, Ayan Meclisi'nde görüşülmedi. Dolayısıyla onaylanmak üzere padişahın önüne de gelmedi.

İtilaf Devletleri bu karar karşısında, İstanbul Hükümeti'ni millî güçlere karşı harekete geçmeye zorladılar. 16 Mart 1920'de İstanbul resmen işgal edildi. Meclis-i Mebusan basıldı. Anadolu hareketi yandaşları ve bir kısım aydınlar tutuklandı. Resmi dairelere el kondu.


16 Mart 1922 tarihinde, Osmanlı Devleti fiilen sona ermişti. İki gün sonra toplanan Meclis, çalışmalarına ara vermek zorunda kaldı.11 Nisan 1920'de padişah tarafından dağıtıldı. Son Osmanlı Meclis-i Mebusan'ı tarihe karışmıştı.

İtilaf devletleri, merkezini işgal ettikleri, Osmanlı Devleti’ni 22 Nisan 1920’de, Paris’teki barış konferansına davet ettiler. Bir gün sonra ise Ankara'da TBMM açılacaktı. Mayıs ayında ise Ferit Paşa kabinesi Mustafa Kemal Paşa için idam hükmü verecek, ayni zamanda Aznavur gibi çeteleri destekleyerek Hilafet Orduları adını verdiği bir kuvvet kurmaya da çalışacaktı.

Osmanlı Devleti’ni Paris’e davet etmeleri üzerine, eski sadrazamlardan Tevfik Paşa, Nâfıa Nazırı (Bayındırlık Bakanı) Cemil Paşa, Dâhiliye Nazırı (İçişleri Bakanı) Reşit ve Maarif Nazırı (Miili Eğitim Bakanı) Fahreddin Beylerin delege olarak Paris’e gönderilmeleri kararlaştırıldı. Bu heyet 30 Nisan 1920 tarihinde Fransa’ya hareket etti.

11 Mayıs 1920 tarihinde Sevr Muahedesi, Babıâli temsilcilerine tebliğ edildi...

Bu arada 22 Haziran 1920’de İngiliz askerlerinin yardımıyla bir Yunan saldırısı daha yapılacaktı. Böylece Balıkesir, Bursa, Uşak da elimizden çıkmış oldu.

Anadolu'daki işgaller devam ederken, Sevr Antlaşması, 10 Ağustos 1920 tarihinde, öğleden sonra saat 16.00’da, Sèvres Porselen Fabrikası Konferans Salonu’nda protestolar altında imzalanacaktı.

Babıâli (İstanbul'daki Padişahlık makamının o dönemdeki artistik adı) bu imzayı yayınladığı bildiride “yirmi iki aydan beri mütareke namı altında devam eden tezebzüb ve bikaraiye (karışıklık ve kararsızlık) son verilmiştir” diyerek kamuoyu ile paylaşacaktı. Sevr Antlaşması, 433 maddelik ve 150 büyük sayfalık bir vesikadır. Ekler, haritalar ve diğer belgeler bunun dışındadır. Tarih kitaplarında gıyabında 'Osmanlı'nın Ölüm Fermanı' diye bahsedilmektedir.

Bu antlaşmanın maddelerinden uzun uzun bahsetmeyeceğim. Bu antlaşmaya göre memleketimizin nasıl ve kimler tarafından paylaşılacağına dair planlamayı anlamak için aşağıdaki haritaya göz atmak yeterli olacaktır.












23 Ocak 2017 Pazartesi

12.11.1922 Lozan Barış Konferansı Ertelendi!...





Lozan Tren Garı, İsviçre / 1900'lerden bir kartpostal.

12 Kasım 1922 Pazar günü İsmet Paşa, Şark Ekspresi Yugoslavya’dan geçerken,  Bulgaristan Başbakanı Stambulisky'nin de Lozan'daki görüşmelere katılmak üzere aynı trende olduğunu öğrendi. Onunla görüşmek istediği haberini gönderdi. Stambulisky, bu isteği kabul etti.


Bulgaristan Başbakanı
Stambulisky
İsmet Paşa Hatıralar'ında o ziyareti şöyle anlatacaktı; ''Stambuliyski benim vagonuma geldi. Yanında güzel Fransızca konuşan bir tercüman vardı. Bir Bulgar kızı. Bir de eski sefirlerden Strancev isminde biri vardı. Stambuliyski bir ihtilalciymiş. Çok içine dönük, az konuşan, ürkek bir sima, bir tip idi. Kendisine Bulgaristan'ın ahvalini sordum. Çok güçlükten, perişanlıktan, felaketten bahsetti. 'Ne yapacaksın?' diye sordum. 'Hiçbir şey yapacak halimiz yok' dedi. 'Hiçbir şey yapacak halimiz yok demek olmaz, mutlaka kendi varlığınızı hissettirmelisiniz, hak sahibi olarak işgal işgal kuvvetleriyle konuşacak tavır takınmalısınız' dedim. Bu tarzda cesaret verici sözler söyledim. O hep başını sallıyordu ve 'mümkün değil' diyordu. Bezgin bir haldeydi. Dikkatimi çekti, benimle konuşurken özür dilercesine 'biz sizin gibi değiliz' diyor, bir yandan da durmadan etrafına bakıyor, vagonun içinde,dışında bizi dinleyen bir kimse olup olmadığını merak ediyordu. Benim yanımda bu vaziyette bir müddet sıkıntı çektikten sonra ayrıldı, kendi vagonuna gitti. Bu suretle, tamamıyla bitkin, perişan, ürkmüş bir başvekil görmüş oldum.'' İsmet Paşa, Defterler ismiyle yayınlanan ajandasına -bundan başka, o gün için- Belgrad'da iki gazeteciye demeç verdiğini, öğleden sonra trende Stambuliyski'ye iade-i ziyarette bulunduğunu not edecekti.


İsmet Paşa
Yolculuk sırasında, Milano'dan geçerken de The Daily News adlı İngiliz gazetesine bir demeç verdi. Demecinde, “Türkiye’nin bir an önce barış yapılmasını arzu ettiğini, Müttefiklerin de aynı kararda olduklarını umduğunu” söyleyerek aslında konferansın ertelenmesi olasılığına karşı İtilaf Devletlerine özellikle de İngiltere'ye bir mesaj vermeye çalışıyordu. Ayrıca aynı demecinde ''Hilafetin merkezi İstanbul olacaktır ve İstanbul Osmanlı Devleti’nin hakiki başkenti sayılmalıdır. Şu halde Lozan Konferansından sonra Türk hükümetinin İstanbul’da yerleşmesi muhtemeldir '' diyecekti. İstanbul’un bir an önce yabancı işgalinden kurtularak, yeniden Türk egemenliğine kavuşması gerekiyordu.

Lozan’daki konferans görüşmeleri resmi olarak başlamadan önce, yapılan bu tür diplomatik temas ve demeçlerle, İsmet Paşa, daha Lozan’da masaya oturmadan önce diplomatik mücadeleyi başlatmıştı. Demeçlerinde, Türkiye’nin barışı gerçekten isteyen taraf olduğunu her seferinde vurguluyor, Türkiye’nin önceliklerinin altını çiziyor ve dünya kamuoyunu Türk istekleri konusunda bilgilendirmeye çalışıyordu...

Poincaré
Flaş Haber!..Konferans 20 Kasım'a Ertelendi!..

Türk Heyetini Lozan'a götüren Doğu Ekspresi İsviçre sınırına yaklaştığı sırada, çok önemli bir gelişme oldu; Fransa, son dakikada İngiltere'nin teklifini kabul etmek zorunda kaldığı için, Lozan Barış Konferansı, resmen bir hafta ertelendi.

Aslında Fransa Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Poincaré, konferansın ertelenmemesi ve önceden belirlenmiş olan 13 Kasım tarihinde açılması için son dakikaya kadar İngilizlere direnmişti. Fakat 13 Kasım'da Lozan'da hiçbir İngiliz'in olamayacağı kesinleşince ve İngiltere'siz de bu konferansın yapılamayacağını için bu anlamda yapacak fazla bir şey kalmamıştı.




Lord Hardinge

Poincaré, 12 Kasım pazar sabahı,
 İngiltere Paris Büyükelçisi Lord Hardinge'i kabul ederek, İngiltere'ye konferansın bir hafta ertelenmesini kabul ettiğini bildirecekti. Ertelemenin İsviçreli yetkililere duyurulması ve Lozan'a gelince İsmet Paşa'nın da Paris'e davet edilmesi için Bern'deki Fransız Elçiliği'ne talimat verildi. Aynı zamanda Türkiye'nin Paris'deki diplomatik temsilcisi Ahmet Ferit(Tek) Bey'e resmen bilgi verildi.

Türk heyeti İsviçre'ye varmak üzereydi. Onlara bu bilgiyi verebilmek için Ahmet Ferit Bey, haberi alır almaz Lozan'da bulunan İsviçre'deki Türk milliyetçilerinin başı konumundaki  Harun Aliçe'ye acele olarak şu telgrafı çekti;
''İsmet Paşa Hazretlerine şunları hemen bildirmenizi rica ederim.
Konferans ayın 20'sine ertelendi.
İngiliz kabinesi Zat-ı Alinize bildirilmesi için Fransız hükümetini uyarmış.
Yarın Lozan'da, Bern'deki Fransa Elçiliği Müsteşarı Lacroix'den başka kimse bulunmayacak.
Görüşmek için buraya (Paris'e) gelmeniz rica ediliyor.
Lacroix ve Madam Gaulis de bunu size bildirmekle görevlendirilmişlerdir.
Yarın Konferansın açılışı yapılamayacağından Lozan'da durmayarak doğrudan Paris'e gelmeniz daha uygun olur sanırım.
Bu ertelemeyi fırsat bilip Konferansın Paris'te toplanmasını resmen isteyebiliriz.
1856 Paris Antlaşması da şahane bir emsal oluşturmaktadır.
Lord Curzon, ayın 20'sinden önce Paris'e gelecektir.
Önceden Müttefikler arası toplantı veya kararlaştırılmış bir program olmayacaktır.
Paris'te Ekselanslarının emirlerini bekliyorum.
Passy 3950 numaraya telefon edebilirsiniz.
--Türkiye Büyükelçisi Ferit ''

Ahmet Ferit Bey
İsmet Paşa, kötü haberi Lozan'a varmak üzereyken, Le Martin isimli Fransız gazetesinin bir muhabirinden öğrendiği zaman ilk tepkisi sert oldu; ''Konferansın ertelendiğini mi söylüyorsunuz? Hükümetlerinizin yüklendikleri sorumluluk ağırdır. Bütün bir milleti ve bütün bir orduyu belirsiz bir ateşkes halinde tutmak kolay değildir. Bu gecikmenin Türk milleti ve Büyük Millet Meclisi üzerindeki etkisi ne olabilir? Bu soruyu generallerinizin cevap vermesini isterim.'' 

Fransız gazeteci, aynı görüşmede İsmet Paşa'ya Türkiye'deki Fransız okulları, bankaları ile de sorular sordu. Fransa kamuoyunda Türkiye daima eleştiriliyordu. Bu sorulara cevap olarak da;  ''Fransız bankaları yağma mı edilmiş? Fransız fabrikaları kapanmış mı? Bu da tamamen yalan. Bahsettiğiniz fabrikaların Yunan ve düşman malı olmadığına emin misiniz? Fransızlarla ilişkisi olmayan sözüm ona konsolosluk ajanlarının raporlarına pek önem vermeyiniz.

İstanbul'da da içinden çıkılmaz bir durum vardır. Saltanatı kaldırdıktan sonra,eski rejimdeki Türk makamlarının yerini aldık. Anlaşmazlıklar çıkabilir. Müttefik ve Türk polisler çatışabilirler. İstanbul bize resmen vaat edildiğine göre, orada güvenliği sağlamak sorumluluğunun sadece bize bırakılması daha iyi olmaz mı?

Sizlerle samimi ve sıkı bir iş birliği kurmak amacımızdır. Ama karşınızda bir koloni değil, hür bir millet vardır, (birilerine) dahil değil, eşittir.''  Bu İsmet Paşa'nın yolculuk esnasında yabancı basına verdiği son demeçti. 

Lozan Palas Oteli, konferansa katılacak misafirlerinin gelişinden önce
bayraklarla donatılmış.
Şark Ekspresi, akşam saat 22.00'de Lozan'a ulaştı. Garda, sade bir tören yapıldı. Heyetimizi, İsviçre hükümetinin bir temsilcisi karşıladı. Ankara hükümetinin, o günlerde İsviçre'de bir temsilciliği yoktu. Ancak Lozan'da Türk Yurdu Derneği vardı. Bu dernek, Kurtuluş Savaşı boyunca Mustafa Kemal'in tarafında yer almıştı. Paris'ten Ahmet Ferit (Tek) Bey'in gönderdiği telgrafı İsmet Paşa'ya Lozan'da iletecek olan Harun Aliçe de Türk Yurdu derneğindendi. 

Karşılama töreninde, Fransız Konsolosu M.Tetreau, İsmet Paşa'yı selamlayarak;Poincaré'in davetini ileterek ''Paris'e devam etmeyi isteyip istemediğini'' sordu. Paşa ''uzun bir yoldan yeni geldiği için yorgun olduğunu ve bu akşam Lozan'da kalmayı tercih edeceğini'' söyledi. 

Celalettin Arif Bey
Güvenlik gerekçesiyle, istasyona alınmadığı için dışarıda biriken halk, Türk delegelerini merakla takip ediyordu.Heyetimiz, Lozan'daki Türklerle, Mısırlı öğrencilerin alkışları arasında doğruca Lozan Palas Oteli'ne gittiler.

İsmet Paşa, Rıza Nur Bey, Hasan Bey ve genel sekreter Reşit Saffet Bey Lozan Palas'a yerleşirken heyetin diğer kısmı Hotel de la Paix'ye yerleştiler.

İsmet Paşa, otele gelir gelmez, ilk iş olarak Ankara hükümetinin Paris Temsilcisi Ahmet Ferit Bey'i telefonla arayarak ondan gelişmelerle ilgili bilgi aldı. Ardından Ferit Bey'i ve Roma'daki temsilcimiz Celalettin Arif Bey'i (yandaki resimde görüleceği üzere, nev-i şahsına münhasır bıyıkları olan) Lozan'a çağırdı. Hatıralarında İsviçre'ye geldiklerinde şehri boş bulmanın verdiği mutsuzluğu dile getiren İsmet Paşa, '' ertelemenin sebebi İsviçre'de ve İngiltere'de yeni seçime gidilmiş olmasıdır. O günler, seçim günleriydi.'' diye yazacaktı. İngilizlerin son ana kadar kendisine haber vermemesini manasız olduğu kadar, haksızlık olduğuna dair şikayetini İsviçre basınına anlatmaya çalıştığını da ekleyecekti.

İsmet Paşa, Lozan'a indikten sonra gecikme ile ilgili duyduğu memnuniyetsizliğini gösteren aşağıdaki notayı İtilaf  Devletleri'ne göndermeyi ihmal etmedi.

'' Barış Konferansının toplanması hakkında, Fransa, İngiltere, İtalya hükümetleri tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetine resmen yapılan davet ve bu hususta alınıp verilen notalar üzerine konferansın açılma tarihi 13 Kasım olarak kesin bir biçimde kararlaştırıldığından, Lozan'a gelen Türk Delegeler Heyetinin birlikte kararlaştırılmış olan yukarıdaki tarihte müzakerelere girişmeye hazır olduğunu zatı asîlânelerine bildirmekle şeref duyarım. 

Barışın gecikmesi Türk milleti için büyüklüğü takdir edilemeyecek fedakârlıkları ve zahmetleri uzatacak ve bertaraf edilmesi yalnız bizim iyi niyetimize bağlı olmayan beklenmedik sonuçlar doğuracak bir mahiyette olduğunu benimle birlikte zatı asîlâneleri de takdir edecektir. 

Bu bakımdan, dünya barışının menfaati namına konferansın çabuk toplanması için beslediğim en hararetli temennileri asîlânelerine bildirir ve yüksek saygılarımın güvencesini sunarım. İSMET

İsmet Paşa'nın üslubu gerçekten etkileyici. Buradaki mesaj aslında sert. Fakat dünyaya nezaket dersi vermeye çalışan batılılara 'asıp kesmeden, bağırıp çağırmadan' düşüncelerini çok kibar bir biçimde ifade etmesi örnek bir davranış bence. Üslup ve nezaket konusunda güzel bir Gazi Mustafa Kemal örneğini de aşağıda bulabilirsiniz.




Tekrar konumuza dönecek olursak; Lozan Barış Konferansı Ertelendi!... Bu haberler Türk basınında ve yabancı basında bomba etkisi yaratacaktı.

İsmet Paşa12 Kasım Pazar akşamı, Lozan'da, La Tribune de Genève gazetesine özel bir demeç verdi. O günlerde de medya -tıpkı şimdi olduğu gibi-kamuoyunu etkileyen önemli bir güçtü. Türkiye ile ilgili sürekli kötü ve yalan yanlış haberler çıkıyordu. İsmet Paşa, bu yazılıp çizilenlere hakim olmak için yabancı basın yayın organlarını da Türk heyetine yakından izleme görevi verdi. Buna göre Münir Bey TimesŞevket Bey Daily ChronicleHüseyin Bey Daily Telegraph, Morning Post, Cevad Bey, Daily Herald, Daily Mail, Muhtar Bey Petit Parisien, Veli Bey Dèbats, Echo National, Şeref Bey Journal, Tahir Bey Matin, Reşit Safvet Bey Echo de Paris, Hikmet Bey Temps, Celalettin bey Humanitè, Safvet Bey Action Française, Zühti Bey Rusça gazetelerŞükrü Bey İtalyanca gazeteler, Tevfik Bey Almanca gazeteleri takip edecekti.


Bu arada Poincaré'in, Türk Heyeti'ni Paris'e davet etmesi İngiltere ve İtalya tarafından hoş karşılanmamıştı. Bir olup, Türkiye'yi köşeye sıkıştırmayı ve böylece  istediklerini kolayca almayı planlarken, Fransa'nın Türklerle ayrı görüşme yapacak olması, İtilaf Devletleri içerisinde -özellikle de İngilizlerde- büyük bir rahatsızlığa neden oluyordu. Bu rahatsızlık kendisine iletildiğinde Poincaré, Lord Curzon'a Türklerle onlardan ayrı anlaşma yapmayacağına dair güvence vererek İngilizleri rahatlatacaktı.



İsmet Paşa önderliğindeki Türk Heyeti Lozan'da görüşmelere giderken...




Popüler Yayınlar